bundan yedi sekiz sene kadar öncesinin hülya avşar'lı molfix bebe reklamlarını hatırlayan var mı? ben hatırlarım. saçma ötesi bir reklamdı. pamuk prenses kıvamında bir hülya avşar ve dötünde bebek beziyle dolaşan yedi tane bebek. yedi cüceler'in neşeli, sinirli,bilgin... cüceleri hesabı bebeklere de prensesimiz isim koymuş. "neşeli, neşeli hepsi neşeli... çünkü hepsi molfix bebeli". slogan da bu. neymiş altları kuruymuş da ondan neşelilermiş. ben de acaip neşeliyim. az önce altıma çatır çatır zıçtım, üstüne de işedim... neşemi bilemezsiniz. bebeklerin dilinden anlama şansım olsa hepsine gidip sormak isterim altları yaş mı kuru mu diye. zannetmem kuru olsun. işim gücüm yok el alemin kıçıyla başıyla uğraşıyorum.
sürekli hollanda hayali ile yaşayanlar kendilerince bir film çeksinler; "finding netherland" olsun ismi.
ev sahibinin almanya'dan oğlu gelince biz yenilmiş sayıldık. ev sahibi kazandı, oğlu da kazandı. bu işte bir karışıklık var. iki tarafın da kaybetmiş olması gerekirdi. bari biz de almanya'ya gidelim.
another brick in du var...
çarşı her şeye karşı olduğu gibi duvara da karşıymış. fatih akın belki de sıkı bir çarşı üyesidir. yersen.
arılar, arılar... şimdi gözümde canladılar. arılar,bu akşam ağlattılar. bu sözler arı kovanını çomakla dürten arkadaşımın son sözleriydi.
atilla taş'ı ilk duyduğunda, dinlediğinde candan erçetin'le düet yapıyor sanan yoktur herhalde. utanıyorum ama ben öyle sanmıştım; candan erçetin'e ayıp olacak ama malesef öyle sanmıştım. bu kadar da ince ses olmaz ki.
pazar günlerimiz gittikçe kötüye gidiyor. daha sıkıcı bir hal almaya başlıyor. uydu anteni vasıtasıyla önümdeki 132 kanalda hiçbir işe yarar program bulamamanın ezikliğini pazar 80-90 serisini sunan mustafa yolaşan'ı özleyerek, anarak geçirdim. o zamanlar mustafa yolaşan'ı sevmesem de şimdi onu bile mumla arar oldum. cansız manken vahe'yi istemiyorum ben. yeter.
vahey the bulgar dağı.
(behey de bulgar dağı: bir şiirden alıntıdır bu mısra)