ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
istasyonda tiren oluyor biraz
ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım
yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda
çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı
ben nerde bir çift göz gördümse
tuttum onu güzelce sana tamamladım
şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüşüyoruz
gökyüzünün o meşhur maviliğinde
en olmayacak günde geldin tazeledin ortalığı
alıp kaldırdın bu kutsal ekmeği düştüğü yerden
yalnız aşkı vardır aşkı olanın
ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
sen yüzüne sürgün olduğum kadın
kardeşim olan gözlerini unutamadım
kibrit çak masmavi yanardı sesin
bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında
canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya
yokluğun gayri şurdan şuraya geldi
belki de biraz geç rastladım sana
ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza
1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi
eksikliğe mi alışmışız, mutsuzluğa mı yoksa
tutar ellerinden kaldırırsın
adı kötüye çıkmış tüm sözcükleri
aşklar var unutulmamak için,
boğulmak için ilk sevgili
merdivenlerin oraya koşuyorum,
beklemek gövde gösterisi zamanın;
yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
bir ovanın düz oluşu gibi bir şey
iki kalp arasında en kısa yol:
birbirine uzanmış ve zaman zaman
ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol
evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
üç güvercin görsek meksika geliyordu aklımıza
aldatıldığımız önemli değildi yoksa
herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
gümüş semaverleri ve eski şeyleri
salt yadsımak için sevmiyorduk
kötüydük de ondan mi diyeceksiniz
ne iyiydik ne kötüydük
durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
başta ve sonda ayrı ayrı olduğumuzdandı
oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
iyice kurulamıyorum saçlarını
eylül toparlandı gitti işte
ekim filanda gider bu gidişle
tarihe gömülen koca koca atlar
tarihe gömülür o kadar
bir kadın var beni onun iki eli, iki gözü kurtarır yaşamamaktan
öyle hoşlanırım ki onunla yatmaktan utanırım artık
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
gülemiyorsun ya, gülmek
bir halk gülüyorsa gülmektir
ne kadar benziyoruz türkiye'ye ahmet abi.
uzanır kırlara doğru,
yalnızlığı olan.
bu saatte sessizlik acıdır,
gelecektir parka yalnızlığı duyan
buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
bir teneffüs daha yaşasaydı
tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
devlet dersinde öldürülmüştür
efendiler! eşekler susabilirler
ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?
gitmek,
gözlerinde gitmek sürgüne.
yatmak,
gözlerinde yatmak zindanı
gözlerin hani?
canımın gizlisinde bir can idin ki
kan değil sevdamız akardı geceye,
sıktıkça cellad,
kemendi
yediveren gül kardeşi bir arzu
oy sevmişem ben seni