işten yine yoğun argın çıkmıştım. işlerin yoğunluğu, benim yorgunluklarım, boşa giden zamanlar, eklenen çiçgiler her şey ama her şey niye fazlaydı ki. Az ve huzurlu olan sanki başka taraftaydı, sanki ben o huzuru bilmiyordum, neydi nasıldı.Birden beş yaşlarıma döndüm. Evde babamla annem sürekli tartışırlardı.Babam anneme şöyle demişti o zamanlar tabi anlamamıştım." Hayattan hiç zevk almanı anlamıyorum. nasıl bir insan hayatı külfet gibi görür, nasıl bu kadar kadın olmayı unutur" demişti..Annem de sesizce ağlamıştı, hiç cevap vermeden, öylece o güzel elmacık kemiklerinden yaşlar süzülürken, bakışları nasıl acı çekiyordu sadece çocuk aklımla bu acıyı göre bilmiştim. Çocuk aklımda ilk acının gözlerde olduğunu o zaman anlamıştım.
Ağır ağır eve doğru inerken Çemberlitaş'tan. bir an bu anıyla içim sıkıldı. Beynim şimdi buraya niye sıçrama yapmıştı ve ben niye bunları hatırlamıştım. Aşşağıya doğru inerken, küçük bir çocuk parkı gözüme ilişti. Bir an için çocuk sesleri anne ve babalarıyla birlikte olan çocuklara imrendim.iki yıl önce ayrılmıştım ve çocuk yapma zamanımı da geçiriyordum. Bite evliliğim ardından çoluk çocuk defterlerini de çoktan kapamıştım. Çocukları çok sevmeme rağmen, evliyken yoğun koşturmacalarımız olduğu için bu işi hep sonraya hep sonraya ertelemiştik. Aslında ne çok isterdim şimdi, şöyle boynuma sarılan, anneciğim diyen bir çocuğum olmasını. Kendime kızdım, iyi ki de çocuk yapmamışsın, bu sorunlu evlilikten bir de sorunlu bir çocuk çıkarıp, onu da tek başına büyütmek için uğraşacaktın dedim.
parka doğru yöneldim, kasım ayının son günleri olmasına rağmen hava o kadar güzeldi ki, patktaki ağaçların yapraklaı, sarılıkları, kimi ağacın güze vedası için tüm cesaretiyle boyadığı kırmızılı yaprakları, çocuklar ve bu sonbahar bana iyi geldi. Boş bir bank bulup, çantamı da koyduktan sonra arkama yaslandım ve işte dedim bu , otur ve hiiset.ilerde ki büyük ağaçların altında bir adam fotoğraf çekiyordu. Güzel ve profesyonel bir makine vardı elinde, az buçuk işim gereği bidiğim için, galiba bor yere çekmiyor ışıktan da anlıyor diye içimden geçirdim..
Sonra yine bakışlarımı çocuklara kaydırdım ve kendi çocuğum olsa nasıl oluurdu diye düşünmeye başladım. Tüm bu düşüncelerin içinde, birisinin" sizde iş çıkışı çocuğunuzu buraya mı getiriyorsunuz " dediğini duydum. Demin uzaktan gördüğüm fotoğraf çeken adamdı. Şimdi laflayacak bir bu mu kaldı dedim içimden ve biraz rahatsız bir tavıla" hayır çocuğum yok, iş çıkışı dinlenmek için geldim dedim. Adam sanki rahatsızlık, ifadelrimi konuşmaya başlangıç cümleleri sayıp, fotoğrafçı olduğunu, şimdi sonbahar mevsimimde çok güzel kareler olduğu için, tüm istanbul'u gezdiğini ve fotoğraflar çektiğini anlatmaya başladı.Sanırım susmayacak dedim içimden ve göz ucuyla şöyle bir tipine baktım. Yaklaşık 45- 50 yaşlarında ince ve zayıf bir adamdı. Saç ve sakaları uzundu, yüzünde görünen ve insana memnuniyet veren tek yer okyanus mavisi gözlerdi. Ama konuşmaya deavam ettikçe ben de bir gerginlik başladı, acaba hiç tanımadığım biri, nerden cesaret almıştıda , böyle uzun uzadıya bana bir şeyler anlatıyordu.Oturuşuma falan baktım, yoo düzgün oturuyordum, hani olurya bir firik verme durumunda, bu adam o yüzden biti vermiştir diye. Sonra böyle düşündüğüm için utandım kendimden.. Bir ara adamın yüzüne baktım, tam o sırda o da sustu o da bana baktı ve ben gülmeye baladım, sinirlerim bozuk vaziyette gülmeye başladım. Gülerken korkuyordum çünkü bu isterik gülmelerin arkası bende ağlama olurdu. Adam biraz güler gibi oldu ama, sonra
durumu kavradı. Bense artık yavaş yavaş gülmelerimi ağlamaya çevirmiştim. Durumu fark eden bir kaç çocuk yanıma geldi, yüzüme bakmaya başladılar, biri amcamı ağlattı sizi teyze dedi. Adam biraz sinirlendi ama yok canım, ne münasebet yavrucum, ablanın biraz karnı ağrıyormuş dedi.