Gelen ve gece gelen ardından gülen ve yine gülen; bir umutla sevmeye çabaladığım hoşgelişler madamı, düşemeç ve karanlık uğraşların odağında olup, kıskanma devresinde seyr-i düş kurulan siyah ayakkabısı ya da kendisi, ne kadar net değil mi?... içi beyazların içinde griyken, dışı ise karışmış renklerleyken bile, siyah gözlerinin ardından sarkan karakterinin değişimlerini ona buna kaptıran, aslında kırmızının da yakışmadığı bir insandı... Bir gün evlenir ve ardında kaybettiği ruh ikizinin yakarışlarıdır mutsuzluğunun sebebi... Boşversene Unutulur gider, Hatta o bile bilemeden son bulur şıp sevdi ikizinin kaçamakvari aşkları... Tarihe not düşüyorum, bu yazı tamamen kurmacalarla ve kurmacalarda yaşayan, güven problemi olan bir beşerin, sembolizm vari yazısal zırvalarıdır. Madem ki yakaladın beni o zaman yazarsın yazını, veganın da dediği gibi;
Anlatmayı isterdim çok, açılmayı sana Gel, bul beni.
o mısralar sembolizm kokarken belki görebilirim kendi ruh halimi... Rüyayı sadece uyurken değil, yazarken de görebilen enteresan bir adamın karalamaları gözüyle değil de, seni anlayabilecek birinin karalamalarında görürsün kendi psikanalizini. Bir gün kapı çalar ve gelen bir itiraftan çok kaybeşin son merhabası olur...
Kendine iyi bak ve bir daha zihnimde dolaşma sayın yağmur damlası.
Çünkü bilemedim beynime nasıl sızdığını.
Fark edemedim tarafından beyin kıvrımlarımın günden güne süngerleştirdiğini. Ve beyin kıvrımlarımı ağzına kadar "sen"le doldurduğundan.
"Merhaba" dediğin an, o biriken damlalarının birden ısınıp beynimden aşağı kaynayarak akacağını bilemedim, bilemezdim şaşkınlığımın sebebi budur belkide sayın yağmur damlası...
bilemedim, bilemezdim özet bu sanırım... ama sen hiç bilemeyeceksin.~~