kaiken

entry20 galeri
    16.
  1. Grangé, gerilim türünün günümüzdeki en önemli yazarı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

    --spoiler--
    Diğer kitaplarından farklı olarak, bu kitabında değişik bir olay örgüsü ve kurguyu bizlere sunuyor. Tek bir konu üzerinden ilerleyip, bu konuyu sonuçlandırmak yerine, iki, hatta üç farklı olay örgüsünün üzerinden ilerliyor. ilginç nokta ise, bu olayların birbiriyle bağlantısının olmaması.

    Hamile kadınları karnındaki bebekleriyle birlikte yakan Doğumcu ve seri katilin peşindeki başkomiser Olivier Passan… Olivier Passan’ın evine giren, ailesini tehdit eden, çocuklarının vücudundan kan alan, buzdolabına maymun fetüsü yerleştiren bir seri katil daha. Hamile kadınları öldüren kişi ile başkomiserin ailesini tehdit eden kişi, aynı mıdır? Yoksa her biri farklı bir hikaye mi barındırır.

    Patrick Guillard, nam-ı diğer Doğumcu, bana göre Grangé’in Jacques Reverdi’den (Siyah Kan) sonra yarattığı, cinayeti işleyiş biçimleri, psikolojik yönü, karakteri itibarıyla en ilgi çekici seri katil. Ancak kitabın iki farklı olay örgüsünü birlikte götürme, olay örgüleri arasındaki bağlantıyı okuyucuya kurdurma; ancak bunu boşa çıkartma çabası, bu seri katilimizin önemini ve dolayısıyla kitaptan alınan zevki yarıya indiriyor. Kitabın yarısına kadar Doğumcu ve onu cinayet işlemeye iten saikleri kafanızda kurarken bir anda olay örgüsünün dışında kalması bir hayal kırıklığı yaratıyor. Yine de kitabın sonuna kadar, bir yerden çıkacağını düşünüyorsunuz.

    Kitaptaki betimlemeler ve psikolojik tahliller yine müthiş. Grangé’ın en başarılı olduğu nokta burası. Kitap sürükleyici, kitabın birkaç yerinde ters köşe oluyorsunuz; ancak okudukça sonunu tahmin edebilmek mümkün hale geliyor. Grangé’ın son zamanlarda sonuç bölümü yazamama hastalığına tutulduğunu düşünüyorum. Kitapta giriş var, gelişme var ve fakat sonuç yok. Kitaba gelen eleştirilerin büyük bölümünü bu husus oluşturuyor.

    --spoiler--
    0 ...