Diyarbakirli cocuk. 92li. Kaslari hafiten birlesmis, esmerin otesinde bi rengi olan kirli sakalli bir cocuk. Daha odaya ilk geldiginde "selamun aleyküm agabey" dediginde irkilmedim degil. En nihayetinde cok alisik degilim, belki de ondandir.
Ilk haftalar ara ara sorular soruyor, sirf kürt oldugu icin kisa cevaplarla kestirip atiyordum. Bu irkci oldugum icin degil, sadece benden ve etrafimdakilerden farkli goründügü icin onu baska gorüyodum. Yani bir yabanci gibi.
Mehmet ara ara telefonda konusur ailesiyle. Kürtce tabi. Ilk zamanlar o kadar itici gelirdi ki. ulan bu ülkede yasiyosun, neden bu ülkenin dilini kullanmiyosun diye bagirip cagirmak geliyordu icimden. Ama hayir. Olmazdi.
bazen mehmet biseyler ismarlar, cikolataydi kahveydi ne bileyim. hata bir ara oyle seriye bagladi ki iki hafta boyunca her aksam nescafe ictim onun sayesinde.
Cok sosyal bir insan degilimdir. Bayram icin eve gittigimde fakülteden onca tanidigim olmasina ragmen hicbiri degil, mehmet her gün aradi telefonda, abi nasilsin iyimisin diye. O kadar karsilik beklemeden, o kadar icten. Vay be mehmet dedim.
O iste, Mehmet. Icimdeki tabulari yikan tertemiz kalpli adam. Simdi en samimi oldugum, yedigimin ictiimin ayri gitmedigi kürt arkadasim. Iyi ki varsin.