önce ön bilgi verip sonra anlatsam daha etkili olur. eski iş yerimde yaklaşık altı bin kişi vardiya usülü çalışıyordu. bir çağrı merkeziydi ve modern köleleğin kurumsallaşmış hali, sömürünün arsız yüzü, buraya düşeceğine kerhaneye düş diyebileceğim bir yerdi. efendim her gün yaklaşık 10 saat çalışıyor ve toplam 67 dakika mola kullanıyorduk. yeme, içme ve akabinde sıçma gibi her şey için toplam 67 dakikamız vardı ve asla boş kalmıyorduk. çalışırken sürekli ikna etmek, alttan almak, analiz yapmak zorundaydık. mesela müşteri küfür edince savunma yapma ya da görüşmeyi bitirme şansımız yoktu. başka zaman olsa anatomisini bozacağınız, ağzını yüzünü picasso tablosuna çevireceğiniz kişi sövüp sayıyordu. görüşmeyi sonlandırabilmeniz için tek yol vardı o da müşterinin doğuş gibi seriye bağlaması, üç kez ağır küfretmesiydi. asgari ücret karşılığında ebemiz itinayla belleniyor, beş dakikada düdüklenip hemen teslim ediliyordu. azap ayağımıza gelmişti. iş yeri ortamı da şöyleydi ki kimse doğru düzgün ingilizce bilmiyordu ama yemeğe catering, kontrol etmeye check, mola zamanı ağzını ayırıp ortalıkta şuh kahkaha atmaya joys deniyordu. bir kaç kişi hariç kimsede akademik ya da pratik satış stratejisi, planlama, koordinasyon, takım çalışması gibi konularda bilgi ya da yeterlilik yoktu. ama bir gariban molasını mı aştı? ya da bugünün satışları hedefin biraz altında mı kaldı? görseniz kıyamet kopuyordu.
bizimkiler kapılarına dayanınca viyana halkı bu kadar vay vaya düşmemiştir arkadaş. bu velvele fransız ihtilalinde koparılmamıştır. azarlar paparalar havada uçuşuyor, ömürden ömür sökülüyordu. işte bu ortama bilendim sözlük. kendi çapımda bir spartacus oldum. hor görmeyin romalı kardeşlerim! elimden geleni yaptım kölelelikten insanlığa döndüm!
( takım liderinin kaşını yardım istifa ettikten sonra. sizinde içiniz soğusun. )
ben istifa etmeden epey hırsımı aldım ama hala tatmin olabilmiş değilim. o yüzden param olsaydı:
eski iş yerimi satın alırdım ama kimsenin haberi, basın duyurusu filan olmadan. güvenliği ile takım lideri ile proje yöneticisi ile ne kadar gereksiz adam varsa içeride toplatırdım. bu güruh için sihirli bir sözcük vardır sözlük. o söz de şudur : " toplantı ". bunlar toplantıyı duyunca sevinir. bunlar toplantıyla kırk gün kırk gece geçirir of demez. toplantı bunlara yarendir sözlük, kaf dağıdır, bir derin deryadır toplantı bunlara. bunları bir araya getirdikten sonra şu rodeo atları var ya sürekli çifte atan başı kıçı ayrı oynayan. işte onları dünyanın en büyük yük uçağına doldururdum. neden uçak diyeceksiniz çünkü hayvanlar huysuzlaşsın, dellensin, asabi olsun diye. bu asabi mahlukatı binaya salardım sözlük. çifte yiyen takım liderlerini izlerdim, deli atla göz teması kuran satış koçuna gülerdim. bunları bir ay içerde o atlarla tutardım. bu köpeklere ne ekmek ne de su verin derdim. şaka lan. insanlık öldü mü. iki kayıntı yedirirdik yine napalım. ama bir ay fışkı içinde, tedirginlik içinde yaşatırdım onları. daha başka planlarım da var. onları da yazarım bir ara.