aslında hep varolmayan bir günün içinde tükenen o nefesin dışlandığı bir eski yüzün ayna eskisi suretinde tükenen bir akşamın kendinden habersiz salınımının sorulduğu vapurların gelip geçmediği aksine unutulduğu bir yolculuğun aksidir böyle tepsiler dolusu önümüze gelip ikram edilmeyen her manzaraya bakarak bize "Şimdi nereye" dedirten soru olmayan bir sorunun açtığı tünelden geçerek uzun uzadıya kaybolmaya fırsat vermeden kendimizi kendimizde yitirmemize vesilen o labirentlerin aşkına tüm camlarda soluklaşan kasım akşamlarına sevdalı bir kızın yüzünü cümle içinde kullanma teşebbüsünü andıran çala kalem bir elvedanın tılsımıydı içimizin dışımızın bir olup kendi kendinin tekerrürü haline gelerek bizden sonrasına tamamlanmamış bir son bırakırcasına başlangışsızlaşan her ömrün ardında "pes" dedirten bir tırnak içinin tüm sınırları altüst edercesine sonlandırdığı sözde konuşmanın bir diyalogtan ötelenerek bir suskuya evrileşmesinin tadını elbette anlatmakla tükenmeyen sükûtuna aldanmakla açıklama girişimi böyle çaresiz bir duvar gibi önümüzde yükselirken tarifi arifleşmiş bir taşın güneşin küfüre dönüşen ışığından geceyi boğazlamayı andıran o leziz katliamına bakarak "Buradan ötesi ötekiliğimizdir" diyen her yolcunun bir otel eşyasına miras kalan gölgesine sığınmanın yasını tutmayan o eski adressizlerin bilinmeyen çehrelerinde yüzülen her yolun bir duraktan habersizce kaybolan matemini anlatmak kimine kolay kimine zor gibi gelse de olan yegâne kayboluş şu saatten sonra sadece ismi sadece ölülere konulan çocukların doğmamak için titreyerek bu seferlik annem doğurmasın beni diye çığlıklar atarak varoldukları rahimleri bazı bir çürük diş bazı da unutulmuş bir öyküye dönüştürme çabalarının ötesinde ölmeyecek bir doğuma sırt çevirmenin verdiği derin bir hazzın açtığı yaraların bilinmeyen o kabuklarından sökerek tırnaklarını geçirdikleri o devasa kahroluşa kendilerince bir isim koyma çabasının ismi elbette lanetlenmekle eşdeğerde olan bir ömüre doğru yürür ki bu ömür onların öldürüldükleri her cinayeti aklayan bir yargıcın kendi yasası uyarınca bakın işte bu suç insan olmak için kâfidir demenin bir başka halini alıp tüm zindanları birer çiçek gibi tasvir etmeye çalışan bir fikrin kendi kendini öldürerek ilmek ilmek kabirlerdeki azaplara tatlı uykular öpücüğüne benzer bir temasla onları gömerek o andan başlamak koşuluyla kıyameti yeryüzünün yegâne peygamberi olarak atayan bir çaresizliğin tüm kitapları yakarak hatta tüm kalemleri kurşuna dizerek kendi verdiği ölüm fermanına içinden geçen her doğumu yazan o eli yüzü insan içindeki insansızlaşmanın vardığı bir hükmün sessizliğin halifesi gibi atanmasına olanak tanınan o her ölümlünün dışlandığı ölümsüzlük ülküsünün verdiği son kararın bir ömrün tadına bakarak da söyleyebileceği her öldürülmüş cümle gibi bana inanın yoksa inanmadığın her şey olurum diyen derin bir uçurumun sonsuzluğunun gizlendiği o matemi soluksuzca yaşamanın bırakın anlamı- her şeyleştiği bu tual bundan sonra renklerin sadece bir köle olabileceği o yarın diye bilinen dünleşmeye mahkûm günün umuttan başlayarak tükendiği bir âna değin bilinerek dahası- ilenerek çırılçıplak kalacağı bir seste tüm heceleri sökülene değin beklemesinin insana üflenen o derin sükûnun yeryüzünde kalacak o son cümleye değin verdiği soluksuz savaşımın göğüs kafesinden çekilircesine haykırarak lütfen beni insan olarak cezalandırmayın demenin bir cismi olmadığı gibi isminin de ötelendiği bir mazi kamburuna dönüşene değin hatırlanacak öfkeye serilmesinin en masumane diye bilinen çabasından dışlanan derin bir aykırılık dürtüsünün ki o dürtü her defasında kendi cangılına bakarak bu vahşet benim en güzel hayalimdi diyerek- kendi köküne tükürmenin yoksalığından hatta yoksunluğundan mahrum bir şekilde unutulmasından başka ne olabilirdi diye kanatılan bir olamayan-yaranın özlemi gibi izleşmeye meyilli bir cehennemi sustuklarından yaratma girişiminden ne olabilirdi?