ateş ve fırtına

entry2 galeri
    1.
  1. **
    Ateşin sönmesi için fırtına; yanmaması için ise yağmur yeterlidir.

    ***

    Tebessümleri hiç uzak değildi, aynı ağacın meyvesi onlar. Aynı gölgeye mi düşeceklerdi koparılmadan, düştükleri yerde mi çürüyeceklerdi, farklı kişiler mi basıp ezecekti onları yoksa.

    Bu, bir aşk günlüğü; ben, kalemden akan kelimelerde gizliyim, belki de değilim. 9 Mayıs 2001’de döküldüm ilk kez bu satırlara: “Bugün fark ettim onu sevdiğimi. Güzel bir gün…”

    Taraf tutuyorum her defasında. iki tarafa da yaranmak yerine, tek taraflı bir acı bırakıyorum insanlarda. Bağımlılık yaratıyorum; nefret etseler dahi, ihtiyaç duyuyorlar bana. Frank ile tanıştığımızda yüzü gülüyordu, alıştı, sonra nefret etti. O da yenik düşecek ve ihtiyaç duyacak bana, biliyorum.

    ---1---

    Bir farklılık arayıp, sabah kahvaltısını dışarıda yapmaya karar verdi Frank. Kuruyan göllerin ihtiyacını gideriyordu yağmur; unutulmayacak kokuları insanlardan insanlara taşıyordu rüzgar; Frank, şemsiyesiz ve kokusuz çıktı dışarı. Yağmur kokusuyla girdi pastaneye, kendine iki kişilik bir masa buldu. Kahvaltısını yaparken masasına bir yabancı oturdu. Pastanede boş masa olmadığından dolayı katlandı bu duruma, biraz da yeni biriyle tanışma heyecanıyla. Adela Heaven kitabından bir an olsun ayırmadı gözünü, çayını yudumlarken bile. Frank, kızın şemsiyesini alıp uzaklaştı.

    Wind ile her zaman gittikleri yere, deniz kenarına gitti. Yaşlı bir adamla lafladıktan sonra denizde taş sektirmeye çalıştı. Tanıdık bir koku seslendi kalbine, arkasını dönünce karşılaştı Wind ve arkadaşı ile. Deniz kenarı, artık ‘onların’ yeri olmuştu. Kısa bir sohbetten sonra, onları yalnız, şemsiyeyi sahipsiz, kendini yağmura bıraktı Frank.

    2 Kasım 2003’te günlüğünün 33. sayfasına tarih attı, 3 satır yazdı, kalan boş sayfaları yırttı.

    ***

    5 Ağustos 2001

    - Hep aynısı oluyor, kime güvensem boşa vakit harcamış oluyorum. Güvenmeyince de olmuyor ki.
    - Seni mutsuz edenler için üzülüyor olman tuhaf. Çok çabuk güveniyorsun sen insanlara. Kimle tanışsan ömür boyu yanında olacak sanıyorsun.
    - Ömür boyu yanımda olacak birini arıyorum çünkü.
    - Yanlış insanlara denk gelmişsin demek ki.
    - Sen hiç doğru insana denk geldin mi?
    - Evet, bir kere.
    - Ne oldu?
    - Ne zaman yanında olsam, başkasının yanında buldum onu.
    - Farkında değildi yani?
    - Bilmiyorum. Keşke bilsem…

    Kısa bir sessizlikten sonra 20-30 metre ilerideki bankta oturan kız, Wind’in dikkatini çekti.

    - Şuradaki kız da birini bekliyor galiba.
    - Sanmıyorum, birini bekliyor gibi bir havası yok.
    - Nereden anladın?
    - Ben seni hep parkın olduğu yönden beklerim. Çünkü ağaçları, gülen çocukları seviyorsun. Hep oradan gelirsin. Onun böyle bir beklentisi yok.
    - Arkadaşını değil de sevgilisini bekliyor olamaz mı, heyecanlı gibi.

    Yüzü asıldı Frank’ın. “Geç oldu, gidelim artık.” dedi.

    ***

    Bir kibrit çıkarttı, sürttü kutusuna, yanmadı. Bir diğerini denedi, yanmadı.

    ‘Eskisi kadar olmasa da, eskisi gibi yalnızım.’ dedi. Ben hep yanındaydım. Kalabalıkta kaybetmek üzere; yalnızlığının bir kenarında tuttu beni.

    Yazdı temiz sayfaya, aşk gelmişti ve kirlenmişti dünya.

    ---2---

    9 Mayıs 2001

    Bir insana ne zaman aşık oluruz? Ne zaman farkına varırız aşkın ya da nasıl anlarız aşık olduğumuzu? Önceden tanıdığımız kişilere farklı bir gözle bakmak mı yaratıyor bu duyguyu yoksa bu duyguyu hissedince mi farklı bir gözle bakıyoruz?

    Frank’a bakınca kahverengi olan gözleri, sahilsiz zamanlarda siyah oluyordu. Bakakaldıkça kendini kaybettiriyordu insana. Yavru bir köpek geldi yanlarına. Wind, kucağına alıp sevmeye başladı. Onu izliyordu diğeri. ince bir iple hayata tutunuyormuşçasına sarılıyordu köpeğe. Her zamankinden farklı görünüyordu, her zamanki gibi bakmıyordu Frank. Masumiyet mi sevimli kılıyordu onu bu kadar, bilmiyordu. Sonbaharın yaprakları gibi rüzgara ayak uyduruyordu saçları. Titreyen vücuduna aldırış etmeden parlıyordu gözleri. Büyük depremler yaşamışçasına çatlayan dudaklarına, kimse dokunmamıştı.

    “Uzun zamandır kimseye böyle sarılmamıştım” dedi Wind. “Oysa ki neredeyse haftanın her günü görüşüyoruz, beni görmüyor muydun?” diye sordu diğeri. Güldü Wind, köpeği yere bırakıp yavaşça sarıldı Frank’a. Kokusu rüzgara karıştı, döndü Frank’ın etrafında. Burunda tadıldı, vücuda girdi, kana karıştı, kalbe ulaştı.

    ***

    Pazar kahvaltısını dışarıda yapmak için evine en yakın olan pastaneyi tercih etti yine Frank. Her Pazar gibi, o gün de kalabalıktı. Garsondan, kendisine yer bulması için yardım istedi. iki kişilik masada yalnız oturan Heaven’i gördü sonra. izin isteyerek masasına oturdu. Heaven bir an olsun kaldırmadı başını kitaptan.

    “Ben seni kendim yaratmadım ya evlat! Bak, konuşuyoruz işte. insanlardan kaçmaktan vazgeç artık.”

    ----------------------

    2 Kasım 2003
    Sen yine geleceksin, gülümseyerek.
    Ve ben yine,
    inanacağım.

    ***

    (bkz: söykü dergisi sayı 23 kibrit)
    not: tüm hakları "tanzamanitanyeri" adlı yazara aittir. izinsiz kullanılamaz.

    dipnot: yalnızlık fırtınasına başlarken bir yazım hatası yapmışım. ‘Deniz kenarı’ yerine ‘sahil kenarı’ yazmışım. ibret olsun diye o yazıyı değiştirmedim.
    0 ...