1923 yılı Martının On Beşi Pazar günüydü Atatürk, Adana istasyonunda trenden inmiş; sağı solu dolduran halkın coşkun alkışları, Yaşa varol! sesleri arasında yaya olarak kente giriyordu
Yarı yolda karalar giymiş bir kadın kalabalığı göze çarptı; sonra onların arasından ikişer levha taşıyan dört genç kız çıktı; Atatürkün önünde durdular Arkalarından bir kız daha göründü ve önüne geçti Hıçkırıklar, iniltiler ve yalvarışlarla dolu bir nutuk söylemeye başladı Bu genç kızın kişiliğinde henüz tutsak bulunan iskenderunla Antakyanın Türk olan bütün halkı:
Bizi de kurtar diye yalvarıyordu
Herkesin gözleri yaşarmıştı, hıçkırıklarını tutamayanlar vardı.
Atatürkün de gözleri nemliydi ve başı eğilmiş gibiydi Genç kızın nutku bitince Atatürkün alnı yükseldi; mavi gözlerinde ve pembe yüzünde bir çelik parıltısı görüldü Her kelimesi üzerinde kuvvetle durarak:
-Kırk asırlık Türk yurdu yabancı elinde kalamaz! dedi
On altı yıl sonra Hatay sorunun en heyecanlı günlerinde, hasta ve bitkin olmasına rağmen, Hataya yakın olmak için tekrar Adanaya gitti Dört saat ayakta durmak, birliklerin geçidini izlemek gibi olağanüstü bir dayanıklılık gösterdi Hatay kurtuldu, fakat Atatürkü yitirdik.
ismail Habib, bu konuyu şöyle bitirir:
Hatay, Hatay! Seni kurtaran, aynı zamanda senin şehidin oldu!