"Batılılar tarihe ayak basmakta çok geç kalmışlardır. En eski tarih, 2.700 yıl öncesine aittir. ingiliz ve Fransızlar 1.500 yıldan beri tarihtedirler. ABD ise 1775'den beri mevcuttur. Bizim tarihimiz, milattan önce 14.000'de yazıyı icad etmemizle başlıyor."
Bunlar, daha doğrusu bu, daha spesifiği "yazıyı, insanoğlunun henüz dışkısıyla oynadığı bir dönemde, muadillerinden belki 10.000 sene sonrasının paradigmasıyla (bkz: ırk) ayrışmayı başarmış Türkler'in bulmuş olması" zaten adamın ve de selefi Kazım Mirşan'ın temel iddiası. Tarcan'ın henüz doğduğu, Mirşan'ın ilk okumalarına başladığı senelerde de vardı bu tür tezler, 80 sene sonra da yine muhtemelen olacaktır.
Bu tür tezlerin, belki de en mühim açmazı, hemen ikinci bir başlık olarak (birincisi, yazıyı da biz bulduk, medeniyeti de biz kurduk) kendilerine eklemledikleri "batılılar bunu gizliyor" paranoyası. Batılı, kendine bir tarih inşa etmiş ve her yeni veriyi bu dogmatik tarih kalıbına, uysa da uymasa da yerleştiriyor olsun, lakin, görüldüğü kadarıyla Mirşan ve Tarcan gibilerin bilimsel metodu da Batı'ya izafe ettikleri bu ideolojik dezenformasyonun birer mikro kopyasından başka bir şey değil. Basit bir mektuba iliştirilmiş koca bir özgüvenden bunu anlamak mümkün: "Bizim tarihimiz, milattan önce 14.000'de yazıyı icad etmemizle başlıyor". Muhtemelen, yazının icadını 10.000 sene geriye itmeler, homo erectuslara türklük atfetmeler (türkler'in 850.000 sene evvel orta asya'ya yerleştiğini de iddia ediyor Tarcan) gibi sonuç önermelerinin öncülleri, amaca uygunluğu vesilesiyle üstünkörü kabul edilip geçilmiş menfi veriler.