onemliolansigaravarmiyokmu

entry151 galeri video3
    112.
  1. sanırım bakışlarımı kendimden kaçırmak eskisinden çok daha yorucu. sanırım bakılacak bir yüz olmayınca böyle oluyor. neden aynada kendimi göremiyorum? çünkü yokum. önemli değilim. çünkü önemli bir şey yapmıyorum. neden yapmıyorum, sanırım kendimde değilim. başkalarının hayatını yaşadığım için değilim. bir insan bir başkasının hayatını neden yaşar. çünkü kendi hayatını nerde kaybettiğini unuttuğu için. o kadar çok şey unutuyorum ki, benliğimdeki bu soğuk savaş hiçbir zaman bitmeyecek. içimin büyük bir kısmı dışımı, dışımın büyük bir kısmı da içimi tanımıyor. sesim yüksek çıkar biraz. ama bu güçlü olduğum için değil. insanlığa pamuk ipliğiyle bağlı olduğumu hissediyorum bazen. düşüncem bu yönde değil, hislerim bu yönde. her sessizlikte bir şeylerin kırıldığını söylemiştim. yaşanan her sessizlik beni biraz daha korkutuyor. savunduğum şeylere sıkı sıkıya bağlı oluşum gerçeğe olan sadakatimden kaynaklanmıyor. gerçeği aramaya mecalim olmadığı için bu. bir yere ait değilim. aslına bakmak istersen bütün koşuşturmaların asıl sebebi bu. sonsuz kudret sahibi yüce zat dışında sığınacak kimse yok. o, kısaltma ve kurumsal doğrularla pratik yanlışları öğretti bana. etrafa bakıyorum ve etraftakilerin sürekli birileri bizi sevsin, çok sevsin, daha çok sevsin diye uğraştıklarını görüyorum. birileri bizi severse biz de belki kendimizi sevebiliriz diye umuyorlar sanırım. bunu her gün arıyorlar ve kendilerinde sevecek bir şey bulamıyorlar. sevilecek hiçbir yanları olmadığından mı yoksa sevme kabiliyetlerini tümüyle kaybetmiş olduklarından mı kaynaklanıyor bilmiyorum. sanırım inanmıyorlar, güvenmiyorlar. incinmekten çok korkuyorlar çünkü onlar da incitiyorlar öyle değil mi. her şey senin istediğin benim istediğim onun istediği gibi olmuyor. herkes senin benim onun istediği gibi yaşamıyor. her neyse. ne kadar çok şey unutursam unutayım yine de herkesin kendinde güzel olduğunu unutmadım hâlâ. bu durum beni onlarla çatışma ortamına sürüklüyor. onlar güzel değiller. güzelliği yüzlere sürülen bir karış boya, giyilen bir imaj, edinilmiş bir kılık kıyafet olarak görüyorlar. bunların insanca bir kıvamı yok. çünkü kesilip biçilmeye, boyanıp değiştirilmeye, yoğrulup biçimlendirilmeye hepsi gönüllü. işte sırf bu yüzden her sabah yıkadıkları yüze, giydikleri elbiseye, kapısından çıktıkları eve, yürüdükleri sokağa yabancılar. öyle boktan ki, herkes birbirini yaşıyor bu yeryüzünde. güneş doğuyor ve batıyor, günler geliyor ve geçiyor, mevsimler birbirini izliyor ve herkes bu kara deliğin boşluğunda kaybolmaya devam ediyor. her gün bir diğerinin tekrarı yani. duvar dibinde ilyas salman etkisinde hissediyorum kendimi. hatırlayamadıkça hafızam beni daha fazla ağlatıyor. sinirden ağlamakla üzüntüden ağlamak arasında fark var. sinirden ağlamak insanı çok yıpratıyor. birçok insan görüyorum yolda yavaş yürüdüğüm zaman. bazıları kafalarını biraz eğerek selamlıyorlar beni. bazıları benimle el sıkışıp konuşuyor. halimi hatrımı soruyorlar. yüzlerini tanıyor gibiyim ama kim olduklarını bilmiyorum. yemin ederim tanımıyorum onları. onların kim olduklarını bilmiyorum. başıma ağrılar giriyor hatırlamaya çalıştığım zaman. bu çok sert bir süreç. kıyamete kadar böyle devam edecek sanırım. geleceğe sırtım dönük ilerlediğim için aklımda hiçbir şey kalmıyor; uzak geçmiş hariç. geçmişten saatlerce konuşabilirim. bana ait olup dokunamadığım tek şey bu. dokunamıyorum ama görebiliyorum. hissediyorum en azından. mesela 1997 yılını düşünüyordum az önce. senenin tüm ayrıntılarını buraya yazamam. yazarsam çok yorulurum. muzu gerekirse kabuğuyla yiyecek kadar üşengeç bir insanı yormak istemezsin değil mi? aferin, ben de öyle düşünmüştüm.

    her şey kafamın içinde. geçmişe dair her dakikayı günde onlarca defa düşünüyorum. zamanı çıplak gözle görmek yıpratıyor beni. like toy soldiers'ın nakaratını söyleyen çocukların dediği gibi; "oyuncak askerler gibi devriliyoruz."

    her neyse, ne diyordum ben en son.
    evet, hemen hemen yaptığım birçok şeyden pişmanlık duyuyorum. yaptıklarımın yanlış mı ya da doğru mu olduğuna karar veremiyorum. yaptığım hiçbir şeyden emin değilim. emin olup olmadığımdan bile emin değilim. emin olamadığım için verdiğim hiçbir kararın arkasında duramıyorum. bir de yaşım ilerledikçe daha fazla üşüdüğümü hissediyorum. yaşım ilerledikçe arkamda bırakmak zorunda olduğum şeylerin sayısı artıyor. annesi donnie'ye her baktığında nasıl gözleri doluyorsa ben de öyle bakıyorum hayata. ne zaman gereğinden fazla umutlansam hayal kırıklığına çok yakın olduğumu düşünüp umudumu kırıyorum. hayal kırıklıklarını kaldıramıyorum sanırım. bu durum beni daha da dibe çekiyor. ama bazen güzel hayaller kuruyorum. bunlar her zaman çift kişilik hayallerdi. ben ve kızım. ciğerlerimde hissettiğim 97'nin sonbaharını ona anlatacağım bir öğle sonrası. birçok masal biriktirdim onun için. o benim iyilik meleğim olacak. beş metrelik geniş kaldırımlarda el ele yürüyeceğiz. hayır el ele değil, yormam ben onu. onu ben kendim taşırım. eğer bir gün annesi beni asfalt olarak kullanırsa o küçük kız kaldıracak beni. annesi oturup beklediğim tek katil olacak belki. işte o zaman kızımla beraber uyanmak istediğim sabahlara bürünürüm öyle değil mi.

    nasıl mayıs ayında uzaktan evler izlerken kafamın içinde buzdan ilçeler varsa, banklarla da kopması imkansız bir bağ var aramızda. ne zamandır bir banka uzanıp gökyüzünü izlemiyorum. bunu yapmayalı yıllar oluyor sanırım. en yakın zamanda bunu yapmalıyım. sen de gelsene, beraber izleriz boşluğu. belki kendi yansımalarımızı görürüz boşlukta.

    şimdilik gidiyorum ama kısa bir süre sonra tekrar gelicem. gelecem. geleceğim.
    0 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük