- neden öldürdün, hidayet?
- seviyordum be abi!
- nasıl seviyordun, hidayet?
- deli gibi be abi! gün onunla ağarıyordu. ben susam helvası satarım abi gündüzleri. cebin de mis gibi simit kokuyor abi. gün onunla ağarır; onunla kararırdı. bir dakkam yoktu onu düşünmediğim. abi, rüyada gibi yaşardım. her laf gelir gider ona dayanırdı. insanlar bana bir laf söylerdi. o ne cevap verebilir, diye düşünürdüm. bir şey alacak olsam o alır mıydı acaba? derdim. bir şey yesem içime sinmezdi. biri yol sorsa o gösterir miydi diye kafama sormayınca ve içimde o, yol göstermeyince aptal aptal bakardım. bir güzel şey görsem ona göstermezsem, gösteremediğim için zevk alamazdım güzel şeyden.
- ismi neydi?
- pakize.
- sonra hidayet?
- sonra abi... hava kararırdı. susam helvalarını kahveye bırakır, iki bardak şarap içmeye koşardım. afyon mu katardı pezevenk meyhaneci nedir, içer içmez pakize karşıma dikiliverirdi capcanlı, ısıcacık.
- sahiden mi?
- yok be yalancıktan, hulyadan be abi! artık konuşur dururdum abi.
- sus, gelen var, hidayet.