korku filmlerinin evrilmesinin son halkası olan 'yalancı belgesel' tarzının ülkemizdeki etkisidir bu film. 80'lerdeki filmlere bakarsanız, korku filmlerini iğrençlikle eşdeğer tuttuklarını görürsünüz. bir manyak çıkar, testereyle insanların kafasını keser, pompalı tüfekle adamın kafasını patlatır vesaire... hatta bir film hatırlıyorum. evsiz bir kişinin çaldığı içkideki bir madde yüzünden insanların tuvaleti geliyordu. insanlar tuvalete gittiklerinde de dışkılama eylemi neticesinde eriyerek sıvılaşıyorlar, sonunda da tuvalette iğrenç bir şekilde ölüyorlardı. bir tanesi hariç... şişman bir adam, o da şişerek patlıyordu, iç organları sağa sola dağılıyordu.
işte 80'lerin korku filmi anlayışı buydu. bundan sonra filmler evrilmeye başladı. vampirler zaten evvelde de vardı; zombiler, kurt adamlar geldi. ama vampirle siz insanları korkutamazsınız yani. metafiziksel şeyler gerekir. ama bu filmlerin handikapı da gerçek olmadıklarının bilinmesidir...
işte bu nedenle korku filmi sektöründe gelinen son nokta bu çeşit belgesel formatındaki filmler oldu. the blair witch project'in başlattığı bu silsile, the fourth kind gibi bir başyapıtla devam etti, ülkemizde de 'karadedeler olayı' adıyla yankı buldu. bizim kültürümüzde ve dinimizde mevcut olan üç harflilerden sinema mesaisinde, realistik olarak yararlanan ilk film, belki de bu film.
bu film tarzının dahi 3. sınıf örnekleri mevcut. kanaltürk'te bolca bulabilirsiniz. hatta geçen gün izlemiştim bir tanesini. gerçek olduğu iddia edilse de, berbat ve son derece abuk bir filmdi. yalandı kısacası... bu taktiği yasaklı bir film olan cannibal holocaust'tan beri kullanıyorlar. o zaman da kimi çevreler filmin popülerliğini arttırmak için ''oyunculardan haber alınamıyor'' haberleri yapmıştı. yönetmene dava açılınca, hop diye buldu getirdi...
'bu gerçek olabilir mi' diye sorduğunuzu biliyorum. evet, olabilir. ama kaydedilmiş olamaz. bakın, tüm köylerde bu tür olaylar yaşanır. bizim köyümüzde dahi vardır bu. anlatılagelir. mesela bir arkadaşın geceyi yolda geçirdiği ve aklını kaybettiği anlatılır. ki gayet normal bu. 3 kilometrelik bir hat üzerinde tek ışık kaynağı olmayınca, bir insanın kafayı yemesi gayet normal. 12 saat boyunca karanlık ortamda kalırsan delirirsin. bu tür olayların olmasının, illa metafizik bir kaynakla da irtibatı olması gerekmiyor yani.
filmi başarılı buldum. ve adım gibi eminim ki, bu da bir pazarlama stratejisi. benim başıma böyle bir olay gelse, bırakın film yapmayı düşünmek, kendi gölgemden dahi kaçarım.