Türkçede en çok kullanılan fiillerden biri, belki de birincisi "çekmek" fiili...
Kürek çekmek'ten kapıyı çekmek'e; fotoğraf çekmek'ten burnunu çekmek'e; rest çekmek'ten başa geleni çekmek'e; içini çekmek'ten bayrak çekmek'e; telgraf çekmek'ten cezasını çekmek'e; çile çekmek'ten tespih çekmek'e kadar vs...
***
Bir de "çektirmek" fiili var; kendisi çekmiyor ama başkasına çektiriyor.
Eski zaman kadırgalarında kaptanların, kürek cezasına çarptırılmış, ayakları zincirli forsalara kürek çektirmesi gibi.
***
Kocasının evine gelin gitmiş tazelere; yabancılık da duydukları bir ortamda, her türlü küçümsemeyi ve hatta azarı mubah gören kaynanaların çektirdikleri eziyetler...
Ve gelinlerin kapandıkları odalarda, gözyaşları içinde ettikleri beddualar:
- Bana çok çektirdin, Allah da sana çektirsin.
***
Türkçe dilindeki fiil çekimlerinde, bir de "müşareket" hali vardır; iştirak edilmiş, katılınmış ortak bir hareketi anlatma anlamında.
Baktı, baktım, bakıştık; güldü, güldüm, gülüştük; çaldı, çaldım, çalıştık gibi...
***
"Çekişmek" de, "çekmek" fiilinin müşareket hali.
Halat çekişme yarısında; halatın bir ucundan biri, öteki ucundan bir başkası tutar ve var gücüyle çekmeye başlar. Hangi tarafın hangi tarafa, öne doğru bir adım attıracağı izlenir. Bu bir "halat çekişmesi"dir.
***
Siyasal tarih de, bir çekişmeler filmidir. Onun için de, böyle bir çekişmeye giren siyasetçiler sık sık:
- Benim 2 gömleğim var; biri bayramlık, öteki idamlık, der dururlar.
Çekişmede galip gelirlerse bayramlık gömlek, kaybederlerse idamlık gömlek...
***
Ne yazık ki Türkiye, kendi gerçek tarihiyle objektif bir biçimde yüz yüze gelmeyi bir türlü göze alamıyor.
Ve biraz da o yüzden eski çekişmeler, tekrarlanıp duruyor.
***
Örneğin 1924'te Türkiye Cumhuriyet vatandaşlığından çıkarılmış ve Türkiye'de oturması da, Türkiye'ye girmesi de yasaklanmış "150 kişilik bir liste" vardır.
***
Kimler yoktur ki o listede; birkaçını sayalım:
Şeyhülislam Mustafa Sabri
Şura-yı Devlet Reisi ve ünlü şair Rıza Tevfik
Hürriyet ve itilaf Fırkası önderi emekli Miralay Sadık
Aydede gazetesi sahibi Refik Halit
Alemdar gazetesi yazarı Ref'i Cevat
Nedense son Osmanlı Padişahı VI. Mehmet Vahdettin'le, Sadrazam Damat Ferit Paşa o listenin dışında tutulmuşlardı.
***
150'likler, siyasal bir çekişmede okkanın altına gitmiş olanlardı.
1938'de kabul edilen bir af yasasıyla bağışlandıktan sonra, sağ kalmış olanlar Türkiye'ye geldiklerinde; Refik Halit gibi yazarlar dahi ne herhangi bir açıklamaya giriştiler, ne de başlarından geçenleri anlatmaya...
***
Son 80 yıl içinde suçlanıp kelepçelenmiş ozan, yazar, düşünür, ressam, müzisyenler hakkında, Nebil Özgentürk'ün CNN-Türk'te birkaç kez yayımlanmış belgeseline de pek değinen olmadı; kim bilir neden?
***
Çekmek, çektirmek ve çekişmek...
Kimler neler çekti, kimler kimlere neler çektirdi ve kimler kimlerle çekişmede?
Politik hayatımızdaki çilekeşler filminin tümü ele alınmadıkça; Türkiye'deki kutuplaşma curcunasını bir imbikten geçirerek, 21. yüzyıl küreselleşmesine merdiven dayama olanağı da bulunmayacaktır.
Ne yazık ki, bu kasıtlı ihmalin de bedelini yine genç kuşaklar ödeyecek.
***
Bir yandan da her yerde kendi boyutlarında pıtıraklaşan çekişmeler, bir öfke yoğunlaşmasını kanıtlamada...
Van'ın bir köyünde bir muhtar, baston gibi kullandığı şemsiyesiyle köylülere saldırıyor, köylüler de muhtara ve jandarma havaya ateş açıyor...
Maçlarda çıkan kavgalar, ikide bir belediye otobüslerinin yakılması, sokak arası cinayetleri, italyan pilavı didişmeleri, trafik kazalarında ölenlerin sayısının günde 64'ü bulması...
Ve Ankara'da "kodum mu oturturum" üslubundaki polemikler...
***
Kimler neler çekti, kimler kimlere neler çektirdi ve sürüp duran çekişmelerin hedeflediği amaçlar ne?
Keşke istiklal Mahkemeleri'nin dosyaları da, gündeme getirilip, yeniden tartışmaya açılsa...
Genç kuşaklar da öğrenseler Maliye Nazırı Cavit Bey'in neden idam edildiğini ve Hüseyin Cahit'in, "Küçük Ali, Kel Ali, Kılıç Ali"den oluşan mahkemeye çıkarıldığında, neden:
- Sizin gibi hâkim olmaktansa, böyle maznun (sanık) olmayı tercih ederim, dediğini.
***
Bir gün Hüseyin Cahit'le Karpiç'te baş başa yemek yerken, kendisine:
- istiklal Mahkemesi'nde o sözü söylerken korkmadınız mı, diye sormuştum.
Şu yanıtı vermişti:
- Korkmaz olur muyum, elbet de korktum. Ama baktım ki adamlar beni nasıl olsa asacaklar, bari gerekeni söyleyeyim, dedim.
O tarihlerde Ulus gazetesinde Hüseyin Cahit başyazılar, bendeniz de küçük fıkralar yazıyorduk.
Ve Hüseyin Cahit'in 80'inde bir kez daha cezaevini boylayacağını bilmiyorduk.
***
Bir gün de ismet Paşa'ya:
- Cavit Bey'i niye astınız, diye sormuştum.
Yanıtı şu olmuştu:
- Ben kendisini çok ikaz ettim; siyasetten çekil, bir çiftlik al asude bir hayat yaşa diye. Beni dinlemedi, arkadaşlar ona ceza yaptılar, astılar.
* * *
Türkiye'nin de, altından üstünden akıp giden politik ırmaklara, Doç. Dr. Hasan Bülent Kahraman'ın gözlükleriyle bakabilenler o kadar az ki...
insan ister istemez içini çekiyor.
***
Babıali tarihinde incelenecek ayrı bir portre olan Reşit Halit'in, o dönemlerdeki yazarlardan çarpıcı cümleler topladığı ünlü defterine, -aklımda kaldığı kadarıyla- Mahmut Yesari de şöyle yazmıştı:
- Kafamdan çektiğimi, düşmanlarımdan çekmedim, ne yapmalı ki kafasız da yaşanmıyor.