odada, yatağımda yatıyordum.
sabahın ilk ışıkları pencereden içeri süzülürken, uyanmak ile uyanmamak arası milimetrik olarak açıktı gözlerim.
derken ''çattt'' diye oda kapısı açıldı. annem uyandırma konusunda oldukça patavatsızdır, ya odaya süpürge ile girer ya da bağırarak...
odaya girdi ve ''nergis, çok üşüyorum annecim, kaysana yanına yatayım, dondum'' dedi. bir elimde battaniyeyi hafifçe kaldırırken, diğer kolumu da yay şeklinde konumladım. koluma başını koyacak, ben de onun üstünü örtecektim, sarılıp uyuyacaktık...
uzandı yanıma, koydu başını koluma, örttüm üstünü, sarıldım... gerçekten üşümüştü...
gözlerimi bir anda büyük bir tedirginlikle açtım ve odaya dikkatlice baktım. az önce her şeyi yaşadığım odadaki her ayrıntı, şu anda içinde bulunduğum odadaki her ayrıntı ile aynıydı. güneş ışıkları halen hafifçe içeri süzülüyor, ayağımdan çıkardığım terliklerin biri hala ters olarak yerde duruyor, odadaki geri zekalı saatin tik tak sesi hala duyulabiliyor; kolum hala bir hilal şeklinde açık, yorgan hala aynı açı ile örtülü, vücudumun tek tarafı hala soğuk...
bir tek o yoktu...
ama yatağımda dirseğini koyduğu yere karşılık gelen hafif çöküntü bile vardı.
tedirgin oldum.
yaşadığım rüya mıydı gerçek mi?
bir yıl önce kalbimi parçalayarak, her kemiğimi tek tek kırarak, ağzımdan burnumdan kan kusturarak, bir kerede, acımasızca, dakika tereddüt etmeden ölen annem yok.
ruhumu içimden söküp giden annem yok...
doğruldum, bir sigara yaktım...
ağlayamıyordum.
midem bulanıyordu.
o an ölsem inan fark etmezdi...
varlığına alışkın olduğun şeyin yokluğu daha bir fazla koyar ya, burda konu şey değil ''anne'' olunca, adamın nefesi düğümleniyor.
yaşayamıyorsun, yapamıyorsun, yarım kalıyorsun; o kitabın son sayfası yok, o hikayenin bir sona kavuşması imkansız...
yarıda kalıyor her şey, tamamlanmamak üzere...
bu anlattığım, o anlardan sadece biriydi.
her gün yüzlerce ayrıntıda serbest çağrışımda boğulmak diye bir şey var.
hiç bir kokuda onu bulamamak diye bir şey var.
yüzünü unutmak ama mıh gibi aklında da tutmak diye bir şey var...
şimdi söyler misiniz niye bu dünyayı seveyim, ne için ümit edeyim, neden hayal kurayım...
ölümün olduğu yerde daha gerçek ne var?
tanım: kesinlikle eksik bir şeylerin olduğunun hissedildiği anlardır.