korkarım braveheart'ın gölgesinde kalmış, mel gibson'un en fedakar baba rolüne soyunduğu abd yapımı film. ingiltere'yi karalıyorlar mı yoksa bire bir gerçek mi anlatılanlar. okumadan bilemeyiz tabi, ama aile temasına öyle derin değiniliyor ki yüreğin cız etmesi elde değil birçok sahnede.
babaların kararsız kalmaya hakkı yok. herkes düşünebilir uzun uzun ama onlar, bir yol bulmak, çocukları için iyisini sağlamak zorunda. savaşın kokularının yeni yeni alınmaya başlandığı bir zamanda özellikle. bu halde, ya savaşı kabul edip her şey göze alınır. ya da ailem her şeyden önce gelir denerek savaşa bütün çığlıklara da sırt çevrilir. filmin ilk yarım saatlik kısmında eski ve cesur bir asker olan benjamin martin de ailem diyor herkesi her şeyi karşısına alarak. ta ki işgalciler, oğlunu kendi gözü önünde katledinceye kadar. hiç bozulmayacak suskunluğun bozulması tam da bu ana rastlıyor. devamında şaheser bir sahne var. henüz 10 yaşında bile olmayan iki oğluyla yirmi kadar işgalci askeri pusuya düşürüp bozguna uğrattıkları o eşsiz sahne.
geçtiğimiz yıllarda aramızdan ayrılan Heath Ledger'in hayat verdiği gabriel martin karakterine ne demeli? asi bir çocuk izlenimi verirken filmin başlarında gerçek bir kahramana dönüşüyor devamında. sevgisi anna ile birlikte bütün köylünün kilisede ateşe verilmesi filmin en acıklı sahnelerinde sanıyorum.
savaş bitip de herkes yıkılmış yakılmış evine döndüğünde ise en çok sevinilen, fedakar babanın küçük kızı susan'a verdiği "gidiyorum ama döneceğim" sözünü tuması oluyor. dünyadaki bütün babaların sözlerini tutması dileğiyle.