bazen sadece düşünmemek istersiniz. kafanızda biriken bütün o yük parçalarının, düşünmekten midenizde oluşan yumru hissinin geçmesini, geleceği düşünmemeyi istersiniz. sadece ama sadece anı yaşamayı. evet, hepimizin hayat felsefesi içten içe "carpe diem" idir. "anı yaşa, ne geçmişe, ne de geleceğe bak!" fakat başaramazsınız, geçmiş bir nebze unutulur, hayatınızda çok büyük hatalar yapmadıysanız eğer. fakat gelecek belirsizdir, pusludur, kafanızı kurcalayıp durur.
büyümek o yüzden boktan bir şey. hepimiz küçükken büyümeyi istedik. hiçbir şekilde sorumluluk yüklenmezdi, kafamızda çarpım tablosu ezberlemekten başka hiçbir sorun yoktu. a pardon, parka gittiğimizde arkadaş aramaya çalışmak, gözümüze birini kestirdiğimizde "acaba benimle oynar mı?" düşüncesi dışında. büyüyelim istedik, evet, bize sorumluluk verilsin istedik. özgür olacağız sanmıştık. evet büyüdüğümüz zaman, görünürde özgürdük. fakat kafamız hiçbir zaman özgür olmadı. her zaman gelecekle, geçmişle meşgul oldu. şimdiye dair yapılan her icraat, geçmişe ya da geleceğe yönelik faaliyetler oldu.
gerçekten yolunda emin adımlarla ilerlemek varken, ileriye ve geriye bakmadan, sadece kendi benliğine inanarak o yolda yürümek, ürkek yolda yürümekten daha tercih edilesi bir olgu değil miydi?
yeteri kadar kendimize işkence çektiriyoruz. biz yapıyoruz bunu kendimize. biz...