koca koca insanlar neden denizde, havuzda boğularak ölür hiç anlamıyorum ben. yüzmeyi bilmiyorsan açılma arkadaşım, nedir bu yasemin dalkılıç pozları? anneler yıllarca plajda boşuna mı nefes tüketti 'açılma boğulursun' diye. eskiden plaj vardı yaa, beach denen samimiyetsiz şey sonradan oldu.
tamam yaşım geçkin olabilir ama çok yaşlı sayılmam. hani eski türk filmlerinde mahallece toplanıp denize gitmeler vardı ya, onlar hep gerçekti işte. yazları arabalı aileler mahallenin çocuklarını toplayıp, en yakın halk plajına götürürdü. annesi babası başında olmayan çocuksa komşu anneye emanet edilirdi. klasik, sıkı sıkıya tembihlenirdik 'fazla açılma, nevin teyzenin sözünden çıkma, güneşte fazla durma, kafandan şapkanı çıkarma' ah be nevin teyzem de ne güzel beslerdi beni. nom nom yerdim süper acı kuru dolmalarını...
gerekli komutlar alındıktan sonra çıkılırdı yola. ebeveynsiz çocuklar o ara bi mahsunlaşırdı. ben anneme her türlü nazı yaparken, o çocuk camdan yolları seyrederdi. esasında ben anasız yolculukları daha bi seviyordum. insan torpilli oluyor bi kere. en çok ona sandviç veriliyor, en çok o korunup kollanıyor.
plaj stadyum gibi kalabalık olurdu. her yer insan seli, her şemsiye altında uyuyan bir bebek. millet kumun üzerinde seke seke havlusuna yer ararken, ben arabada almanyadan gelen bikinimi giymeye çalışırdım. kapının önünde abimin 'salak. evde niye giyinip çıkmıyorsun? herkes denize girdi. aha ben de gidiyom şimdi.' tehditleriyle soyunur giyinirdim 'beklesene baaaa öhüüü' nidalarıyla bi hışım. şıpıdık terliklerim, güneş gözlüklerim, plaj havlumla hava atmak için koşardım kızların yanına. hahah lanet bir çocuktum, her şeye ağlayan, ara bozan lanet bi kız çocuğu.
sonra yüzerdik, top oynardık, kuma bulanmış peynir domates yer, yine yüzerdik. sahilde çığlık çığlığa denizdeki çocuklara el eden, başına kocasının tişörtünü bağlamış, bi eli belinde bi eliyle gözlerini gölgeleyen bi dolu kadın olurdu. bakın o kadınlar çok tatlılardı işte. o kadınlar bize kumlu peynir ekmek yediren komşu teyzelerimizdi hahahah canlarım.
deve güreşi için küçük olduğumuz yaşlar, o ara kollukla yüzüyoruz tabi. babaların şişirmek için beyin damarlarını patlattıkları, kızlara pembe oğlanlara mavi kolluklar. şirindi onlar ya, benim turuncuydu hihihih. ben de yeni yüzme denemelerinde bulunuyorum. abim önderliğinde yüzme dersleri level 2 falan sanırım. o ara abim beceriksizliğimden sıkılmış olacak ki beni bi ara yalnız bıraktı. o ara zihnim depar atar oldu. ben kollarımı zaten suda çırpabiliyordum, problem ayaklardaydı. yani kollukları ayaklarıma takarsam, baya dubalara kadar yüzebilirim cesareti belirdi bünyemde bi an. yaptım. kollukları kolumdan çıkarıp ayak bileklerime bağladım. önceleri sığ sularda iyiydi, sendeleye sendeleye ilerledim. sonra birden ayaklarım yerden kesildi, hani o zaten çırpabildiğim kollarım vardı ya, onlar da kafamla beraber suya gömüldü. ayak bileklerine turuncu kolluk bağlı, kafası ve kolları suyun içinde can çekişen bi yavrucak düşünün. ya huysuz olma, mahalledeki kızları birbirine kışkırtma detaylarını falan unutun. boğulan bir kız çocuğuyum o an. biri durumu fark etti, beline gelen sudan curulp diye çıkardı beni.
suyun içinde o pozisyonda ne kadar süre çırpındım inan hatırlamıyorum, ama çok uzundu. yuttuğum sular, lan nevin teyze anneme kesin söyleyecek, akşam annem ağzıma sıçacak korkusu da cabası. o korkuyla suyun içinde ağladığımı hatırlıyorum ya.
abim mi? abim salağı ne yapsın be, şişme yatağıyla dubaların orada güneşleniyor. tabi nevin teyzeden fırçayı yiyince kendi kolasıyla sandviçini de bana vermek zorunda kaldı. yine en çok ben yedim, yine en çok benimle ilgilendiler zaaaaa.