küçücük bir arkadasım vardı. küçücük bir sehirde küçücük bir eve sahipti. bir gün, küçücük bir trene atlayıp onu ziyaret etmeye karar verdim. küçücük bir tren istasyonuna vardım. orada arkadasımın küçücük arabasına binip küçücük yollardan geçerek küçücük evinin kapısına vardık. arkadasım küçücük eliyle, küçücük cebinden küçücük bir anahtar çıkardı ve küçücük kapıyı açıp küçücük ayakkabılarını çıkardı, sonra gidip küçücük divana oturduk.