Bir memleket meselesi; Türkiye'de kadın nasıl yaşamalı?
"Türkiyede kadın nasıl yaşamalı? derdinde toplum olma yolunda önemli bir adım da Hüseyin Çelikten geldi.
Geçenlerde de konumuz Meryem Uzeriydi. Genç bir kadının özel ve iş hayatındaki yaşadığı problemler bir memleketi heyecanlandırdı.
Her türlü tavsiye sıralandı; babası istemiyorsa çocuk yapmamalı dan bir başladı, bir anne olarak neler yapması gerektiğine kadar uzandı. Evlerde, mahallelerde, plazalarda Meryem ne yapmalı? konuşulur oldu.
Bizim ise bu yazı ile derdimiz, tabiki dekolteler ya da Meryem ve Can üzerinden ilgi çekmek, kendi doğrularımızı sıralamak değil.
Konu şu; kadınların hayatlarına erkek doğruları ile yaklaşmadaki bu sınırsızlık, bu heves, bu merak, kendini tutamamalar nereden geliyor?
Kadınla ilgili mesele olunca, çığırından çıkacak gibi haller niye?
**** **** **** ****
Bir ülke düşün ki, her yerinde kadınların nasıl yaşaması gerektiğini konuşmaya bu kadar hevesli, bundan keyif alan, kadın dünyasında kendini kaybeden heriflerle dolu olsun bu erkek toplum çekilmez..
Kadınların renkli dünyasına dalıp, buralarda kendini kaybetmeye hevesli adamlar,
muhafazakarlık simgeleri altında erkek dünyasında yer edinmeye çalışanlar,
kendi doğrusunu kadınlarında görme heyecanına ezelden bu yana bayılanlar v.s.
Meselemiz; kadın nasıl yaşamalı?
Türkiyede kadınların nasıl yaşamaları gerektiğine yönelik söylenmeyen kalmadı sanırım.
Kaç çocuk yapmaları gerektiğinden, her kürtaj bir Uluderedir meselesine,
Hamile kadınların estetik gereği sokaklarda dolaşmaması gerektiğinden, uçaklarda olası bir kırmızı ruj un tahrik boyutuna,
Doğurulacak çocuğun sayısı yanında, niçin çocuk yapılacak sorusuna dahi peşinen bir yanıt olarak vatana millete hibe edilmesi gerekliliğine,
Şortun nerede giyinilmesi ya da giyinilmemesi gerektiğinden, meclisteki bir oturumda vajina kelimesi geçtiği için yüzünün kızardığını söyleyen milletvekili sayesinde kadının vücudunda hangi organa ne denilip denilemeyeceğine kadar kadınları 360 derece çerçeveleyen, onların nasıl yaşaması gerektiğini tanımlayan bir düşünce akımı yayıldıkça normalleşiyor.
Bir kadının cinayete kurban verilmesi sonrası (Sarai Sierra), bolca duyduğumuz onun da o saatte orada ne işi varmış? türünden yorumlar, kadın cinayetinden ziyade, kadının nasıl yaşaması gerektiğini önceliğe alan toplumsal düşüncenin bir yansıması değil midir?
Kadının hayatını tanımlama merakı nereden geliyor?
Minik erkek dünyasında var olmanın en kestirme ve cahilce yolu kadınların hayatlarını biçimlendirmeden geçiyor.
Kendi ayrı bir birey olamayan, herkesin farklı dünyalara sahip olduğunu içine sindiremeyen insanların, sesleri çıktıkça zayıflıklarını örtebilecekleri bir hareket alanı kadın dünyası.
Bu dünyaya kafa uzatmak, yapacak başka bir önemli işi olmaması yanında, ona öğretilen sığ erkeklik modelinde kendini bulmasını sağlayan zahmetsiz bir yol.
Kestirip atmanın yaygın bir dinlememe kültürü olduğu, efendi adamların yerine fırsatçı paçozların prim yaptığı çağımızda, kadınların ayrıntılardan oluşan dünyası zor durumda.
Tanımlama merakını destekleyen unsurlar
Kadın hayatını nasıl olması gerektiğini tanımlama gayretlerine zemin oluşturulmasında, iktidar çevrelerinin muhafazakar çizgide siyaset yaparak meşruluk kazanma düşüncesi de etkili oluyor.
Aile Bakanlığının, kadınları sosyal hayata teşvik yerine, tam tersi ev işlerine yönelmesini destekleyen enerji hanım gibi projeleri, kadının yeri konusunda yaygın problemli düşünceyi destekler bir çerçeve sunuyor.
3 çocuk ısrarı konusunun Anadoludaki yansımalarının ne şekilde geliştiği de bu konuda önemli bir noktaya oturuyor. Türkiyedeki erkek dünyası ile harmanlanmış erkek çocukların, çocuk sahibi olma konusunda kadınların sağlık durumları ya da düşüncelerini dikkate almaksızın, devlet baba referansını arkasına alarak evlerde 3 çocuk dayatmaları yaşatmadığının, fırtınalar koparmadıklarının garantisini kimse veremez.
Diğer yandan Spor Bakanlığının gençlik kamp ve trenlerini, kız-erkek diye ayırması sonrası yaptığı açıklamada muhafazakar toplumsal düşünce yapısına uygun hareket edildiği fikrini beyan ediyor. Bu durum, birilerinin ahlaki doğrusu altında başkalarının hizaya gelmesinin devlet eliyle sağlandığını, bireylerin de kendi aralarında benzeri tutum davranışlarının olağan sayılabileceği gibi problemli bir noktaya vurgu yapıyor.