her şey iki sene önce yazarların fobileri ile ilgili başlığı okumamla başladı. gezinirken bir entry ilgimi çekti ve entry sahibine mesaj attım. böyle biraz burda sohbet ettikten sonra o zamanlar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan msnden ekledim kendisini. ne yalan söyliyim ne konuştuk ne ettik hiç hatırlamıyorum. hafızam zayıftır bırak iki sene önceki sohbeti hatırlamayı dün ne yediğimi hatırlamıyorum. * neyse, sonra biz bunla buluştuk. onu hatırlıyorum. mr.big konseri var idi istanbul'da. yakın bir arkadaşımla gitmiştim, dönüşte de hadi gel buluşalım sayko dedim. tamam zenocum dedi. barlar sokağında en sevdiğim mekan olan lal'de buluştuk.
hastaydı biraz, tadı yoktu. ben de çok üşümüştüm, yağmur yağmıştı o gün. ne konuştuk ne ettik dediğim gibi hatırlamıyorum. bu yüzden buraları biraz geçiyorum.
aradan bir zaman geçti, ben baktım bişeyler hissediyorum bu sevimli yaratığa karşı, her zaman yaptığımı yaptım; kaçtım. huyum kurusun. ama iletişimimiz tam kopmadı gibi. yani arada sırada o mesaj attı, ben de attım sanırım. * neyse işte, istanbul'da yaşadığım iki buçuk senede bir kere gördüm kendisini. üç hafta önce ankara'ya taşındım. sayko ile yeniden konuşmaya başlayalı bir ayı geçti. baktım biz güzel konuşuyoruz, hoşuz, tatlıyız, dedim zenofobik buluş şunla.
pazar akşamı istanbul'a gittim, pazartesi buluştum. rıhtım'ın ordaki iş bankası'nın önünde bekliyorum. geç kaldı biraz. nasıl heyecanlıyım anlatamam. "sakin ol zenocum." geldi sonra bu işte. sarıldık. aslında böyle sımsıkı sarılmak istedim ama sarılamadım. * neyse gittik moda'da kahvaltı yaptık. hani dedim ya ilk buluşmada hasta idi bunda da hasta idi. gerçi ben de hasta idim. böyle mamasını yiyince biraz kendine geldi şapşal. tabii hastayız ya bitki çayları falan içiyoruz kendimize gelelim diye. neyse sonra kalktık bi yere gittik bana bitki çayı yaptı. pek de bi güzel oldu. içtim oh mis. gitmem gerekti benim ayrıldık. çarşamba gene buluşmak için sözleştik.
çarşamba geldi. yakın bi arkadaşımı da çağırdım. sorun olur mu sayko senin için dedim, dedi saçmalama gülüm. neyse üçümüz bahariye'deki nazım'a gittik. saykocum kahvaltısını yaptı. arada da elleriyle beni de besledi. * sonracığıma oturduk sohbet ettik falan. ordan kalktık yürüyoruz birden ağzımdan "koluna girebilir miyim?" cümlesi çıktı. "bir de izin mi alıyorsun?" dedi ve elimi tuttu. yareppi! şimdi şurda nasıl hissettiğimi anlatmamı beklemeyin çünkü anlatamam, yaşayan bilir. *
evet sayko'cum aslında daha yazılacak çok şey var ama cidden çok üşendim. iyi ki varsın. öpüyom seni. iki hafta sonra görüşürüz, elif'e selamlar.