minik damlalar kirpiklerinden süzülüyordu. güneş gökyüzünü gökkuşağı ile tanıştırmıştı. yedi rengin hepsi saf tutmuş selam ediyorlardı yeryüzüne. beyaz minik bir kuş karşıdaki ceviz ağacının tepesine yuva yapmıştı. yuvanın içinden yeni doğmuş minicik yavrunun iç gıdıklayan sesi işitiliyordu. yakamozlar gökkuşağı rengine bürünmüştü. birden bire hiçbir insanın denize elleriyle yakomoz çizemeyeceğini düşündü. sonra karşısındaki sonsuz denizin derinliğini düşündü. aklı düşünmek istediklerini ısrarla reddediyordu. derinliğin varlığını biliyordu fakat onu tanımlayamıyordu. acziyetinin farkına vardı. denizin büyüklüğünü bile aklında canlandıramazken evren kelimesi yanıp söndü bir anda zihninde. düşündüklerinden dolayı korktu. binlerce anlamsız düşünce satır satır akmaya başladı gözlerinin önünden. aklını susturmayı denedi. başaramadı. kaybolmuştu..
bir korna sesiyle irkildi.. acaba ne kadar zaman o halde kalmıştı? her şey her zaman olduğu gibi yine belirsizdi... kaos kelimesine olan hayranlığı artmıştı.. dönüş anının adını nefret koydu..