fakir edebiyatı

entry52 galeri
    40.
  1. Üzümle ekmek yememiş bir fakir olarak hayatımı
    idame ettiremezdim. Bunu da denemek istedim
    ve üzümü alıp ekmeği de yarım koparıp attım
    ağzıma. Sonuçta bir gelenekti bu. Fakirliğin de
    kendine has bir alt modası vardı. Bu alt moda,
    zenginin sınıfsal ayrımını gizlemesi adına
    fakirce takılmasını icap ettiriyordu. Tıpkı karpuz
    ekmeğe bayılırım'daki istem dışı bir söz gibi.
    Hiç karpuz ekmek yememiş bir fakirlikle, karpuz
    ekmek yemenin güzelliğinden dem vuran zengini
    düşündünüz mü? Ha bir de bunun yanına
    'peyniri' koyanlar var ki onlara sözüm yok.
    Lakin ben fakirken benden zengini bunu lüks
    olarak addediyorsa orada karpuzu önce bir
    elime alırım, büyüklüğüne bakarım, sonra elimle
    iki tık tık vururum, çıkan ses aradığım düzeyde
    bir ses ise satıcıya döner ve 'hocam' bu kaç
    para derim. Zengin olsam, hiç sormadan
    'bilader' tart bunu derdim. Öyle de bozulmaya
    müsait bi kişiyim. Bu para dilimizi bile
    farklılaştırmış be. Fakirin elinde ne varsa aldınız
    bırakın dili onun olsun. Dil demişken fakir
    edebiyatı bile fakirin elinden alındı. Edebiyat
    gitti sadece fakir kaldı. Tıpkı şu an yaptığım
    gibi(bu arada her türlü yardımlarınınıza
    açığım).
    Sobalı evde oturduğumuz günler aklıma geldi.
    Çok samimiyetsizcedir; her yöneltilen eviniz
    sobalı mi? Sorusundan sonra, 'evet sobalı'
    dediğimde, "aa en iyisi soba be, yakıcan kömürü
    atıcan üstüne kestaneyi oh mis" tepkisiyle
    karşılaştım. Adamlar otomatiğe bağlanmış
    sanki. Hep aynı cevap. Ona o görev verilmiş.
    Birinin evinde soba mı duydun git bunu söyle
    çıldırsın pezevenk, diye. Bak bak bak piçteki
    lükse bak. Kömürü bulduk kestaneyi de aldık
    keyfi kaldı. Sanane pezevenk, yol gösteriyor bi
    de ibne..
    0 ...