"ruhun gökten güvercin gibi indiğini gördüm." der yahya farkına vardığında isa'nın.
durup durup aklımı oynatıyorum. sanki başka kimse yok. gardın ne zaman düşüyor biliyor musun? susuz kaldığında. yağış yağış sıcakta, susuzlukta.
balıklar ne zaman ölüyor, bunu biliyorsun. ve demiştim ki, "balıklarım ya güçlüdür, ya ölü." balıklarım, güçlüydüler, ve öldüler. elimdeki su öyle azdı ki, yaşatamadım onları. kurallar koyuyorlar yaşama, ben hiç uyamıyorum. dur, mesele bu değildi. daha açık ve net anlatacaktım.
güçlü insan olmaktan bahseden zırvalara takıldım. ayakta kalabilmek, tek başına yürüyebilmek vs.. gerçek şu ki, güçlü olmak diye bir şey yok. ne kadar kuvvetliyse gardın, gardın ardında o kadar güçsüzsündür. gardın yoksa da, karşıdan gelenin senden çok daha güçlü olduğunu göremeyecek kadar salaksındır. iki ucu boklu değnek falan değil. ucu olmayan bir düzlemde, yalnızca farkında olman gerekiyor. peki insan, farkına varması gerekenlerin kaçta kaçının farkına varabilir bir ömürde? kulaklarımız kapalı başlıyoruz dinlemeye, gözümüzde perdeyle bakıyoruz. dünyada dönen dolapları anladın diyelim. içinde ve içine dönen dolapları ne yapacaksın?
gerçek şu ki, insan tek başına yürümüyor, yürüyemez. ama mesele bu da değildi. mesele, farkındalığın seni güçlü yaptığını söylemeleri. mesele bunca yalan. farkındalık, insanı yalnızca "farkında" yapıyor, onu da tam yapmıyor. çünkü her şeyi tam olarak fark etmen, neredeyse imkansız oluyor. bir de neyi fark ettiğin var tabi. iyiyse yücelt, kötüyse savaş. iyi de, "iyilik" ve "kötülük" var bir de açıklanması gereken. ve hiçbir açıklamada tatmin olmayan bir kıpırtı var bir yerlerde. iyi de kötü de ölümdendir demek istiyorum. olmak istediğimiz şey olmaya çalışırken öldüğümüzden. güzel olman için, biraz ölmen gerekiyor, anlasana. belki biraz da öldürmen. dünyadaki tüm dertlerden vazgeçip, bir iç derde savaş açıyorum. tam gözlerimizin içine bakıp hırlaşırken, uyuyakalıyorum. uykumda mat edecek beni hain, biliyorum. ama şikayetim yok; ben de biraz güzel olsam, bazen fena olmuyor.
balıklar savaşın neresinde, hatırladım. tam burasında işte. güzel olduğum yerde. ruhumu bir güvercin gibi göğe üflediğim yerde. uyanıp müziğin sesini açıyorum. (müzik afyondur. hep afyondur. afyondan daha güzel afyondur.) balıklar öldü, diyorum. şah çekişi aklıma geliveriyor. şah çekmek, hep ne güzel oluyor.
bir balığın mealini soranda gözlerimi bırakıp bakkala gidiyorum. (daha evvel sözlerimi bırakmıştım, pek hor kullanmıştı. ancak gözler ve sözler arasındaki tek benzerlik ses benzerliğidir diye düşünüyorum.) niyetim sarhoş olmak değil, satın almak! bir şeylere bozuk parayla bile sahip olabilmenin hissi. sahip olabileceğim şeylere bakıyorum. paketlerce sigara, şişelerce bira... her şey dönüyor, dönme dolaba benzer. "dolma dönep" demek geliyor, demiyorum. gülüyorum. bakkal gülüyor, bıyık altından. gülüşü bana hiçbir şey çağrıştırmıyor. meali nedir? bunu düşünüp sigara yaktığımı hayal ediyorum. insanın canının bir şey istemesi, o şeyi hayal etmesi oluyor. farkına varmak hoşuma gidiyor. meali nedir? ne bileyim ben! herkes ölüyor işte. balıklar da ölüyor. paramın bir üstü bile varmış. eve dönüyorum.
sol tarafımdaki ağrı bir çekici anımsatıyor. eve dönmüş olmayı seviyorum. müziğin sesini açmış olmayı seviyorum. daha önce yaptığım şeylerin farkına varmayı seviyorum. ve daha farkına varılacak ne kadar çok şey var. hepsi için tek tek savaşmak gerekecekse, bir ömür dinlence hakkı olmalı kişinin. belki de soru sormalıyım. oysa ben sorusuzluğuma yanıt bekliyorum. evet, verilecek bir cevap yoktu zaten kafasıgüzel sayıklamalarıma. sadece birkaç hazır ezici üstünlük suratıma yapışır sandım. gardımı aldım; güçsüz olmak, salak olmaktan daha karizmatik görünüyor. "kaybolmuş" diyenler var bana bakıp. açıklamaya devam ediniz lütfen. ben kıçımı kurtarmaya bakarım. hepsi bu.
"ruhun gökten güvercin gibi indiğini gördüm." der yahya farkına vardığında isa'nın. bana bir isa lazım. geri kalan herkes ölebilir.