Sözüm meclisten dışarı dostlar, bugünlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum.
Yine hezimetli bir halısaha maçından çıkmış evimize doğru giderken, Fahri dayı çağırıyor dediler, bizim pederle silah arkadaşı. Beni de tanır, sever yani sizden iyi olmasın. Kızı Gülden acele Balıkesir'e gidecekmiş bu imtihan davasına. Gülden dediğimi de taa mahalleden, çocukken tanırım. ne çabuk geçiyor zaman dedim. Sana emanet dedi Fahri dayı.
Ya lafı mı olur emanet kız tabi ya. Lan bir de baktım Gülden. Üzerine tereyağ dökülmüş mantı gibi. Yani dilim tutuldu böyle. Hani odun olmuşum odun. Biblo gibi kalmışım. Kız yahu sen bu kadardın dedik, demedik atladık arabaya. iki laf ettik, baktım ağzından ballar akıyor. Yav yok böyle şey be. Hani o yolları, o Mudanya dağlarını geçtik mi uçtuk mu? Vallahi nimet çarpsın hatırlamıyorum hah. Durduk bir yerde yemek yiyoruz, o bana bakıyor, ben ona gülüyoruz. sonra fahri dayı geliyor aklıma hemen ciddileşiyorum filan.
Yav beş saatte gelmişim Balıkesir'e diyorum. Sonra kız emanet ya, gece attım iskemleyi kapısının önüne. iki paket de cigara, sabaha kadar oturduk. Ertesi gün verdi imtihanı, atladı arabaya.
Yav kız değil nasıl tarif etsem, künefe gibi, tavuklu dönerin yanında et döner gibi, açken gelen acılı adana kebap gibi, karışık kuruyemişteki çam fıstığı gibi be. Hani giderken uçuyorduk ya abi. Dönüşte kaplumbağa. Böyle 60-70 kilometre tutuyorum ibreyi. Niye diye sordu birkaç defa. Bozuk mozuk dedik, yersen tabi. Yol bitecek diye ölüyorum abi. Sonra bitti o yollar iyi mi? Ankara'ya geldik, elimi sıktı gene görüşelim dedi. Teşekkür ederim senin kadar tatlı, iyi bir insan görmedim dedi. Böyle içimden bir şeyler aktı, kalbime oturdu kurşun gibi. Sonra elini salladı, Allah kahretsin yani erkeklik olmasa ağlayacağım be. 3-5 gün gelemedim kendime. Ya buram yanıyor abi nah buram. Direksiyon, yol, taş, viraj. Üst komşum nejla ablayı Gülden olarak görüyorum iyi mi? Sebebsiz yere doluyor gözlerim. Ne yemek ne içmek, durup dururken bir ağlama. Özlüyorum be. "Napıyosun lan?" dedi ilhami. Hiç dedim ama ısrar etse de anlatsam diye içim gidiyor. Sonra baktım üstelemedi, ben kendiliğimden döküldüm. "Bana bak." dedi. "Mal mısın lan bu ne hal? Bir iki gün güler yüzüne sonra çeker gider oğlum." dedi. "Kapısının önünde on kişi nöbette nerdeyse." dedi. Ben de onbirinci olurum dedim, yattım nöbete iyi mi? Evden adımını atıyor atmıyor dışarı, şaaaaak nerdeyse beni görüyor.
Önce ıh mıh etti ama sonrasında alıştı hah. Beni görür görmez yani böyle ışık ışık parlıyor gözleri. Abi öl desin öleyim ya anlatılmaz ki ya anlatılmaz ki. Ne istersen onda hah. Ton ton nejla abla, Fahri dayıya bahsetmiş benden bir gün. sonra Gülden geldi Babam seninle görüşmek istiyor dedi. Böyle kalbim ayağımın dibine yuvarlandı, ölüyorum zannettim. ister misin dedim. Hani olacak şey değil ama. Ne demişler; Ümit fakirin ekmeği, ye Emre ye" böyle çarpa çarpa ettik sabaha. Şak damladım oraya. Ondan sonracığıma böyle baktı baktı. Emre dedi, " bak biz buraya yeni taşındık, Gülden koca kız ama ben buralarda senden başkasına güvenemiyorum, ne olur ne olmaz, haberin olsun" dedi. Ertesi gün bu binanın bahçesinde oturuyor, yanında da arkadaşları bir kaç kez geçtim yanından bir şey söyleyecekmiş gibi oldu, arından kalktı geldi yanıma.. dedim gençlik parkına gidelim mi? güldü tamam olur, ama babama söyleyim bi bakalım, dedi.
Fahri dayı ah Fahri dayı sen ne iyi insandın. Ay ben ondan korkarım, ay ben bundan korkarım, diye diye en son dönme dolaba bindik ikimiz, dönüp duruyoruz. gülüşüyoruz filan ama elini tutsam mı tutmasam mı düşüncesiyle kan ter içinde kalmışım. sonra kayıklar vardı eskiden gerçi şimdi yok kaldırmışlar ama o zamanlar çok güzeldi. Kayık için aldım biletleri, emre dedi pamuk şeker alalım mı, ben çok severim...Efendilik, güzellik, nezaket, alçak gönüllülük. Ya Pamuk şeker yiyiyor abi. Var mı böyle bir şey be.
Kapıldım mı bir ümide. Beni beğendi diyorum Allahım. Yani bir ara kapansam ayağına. Ölüyorum desem ölüyorum Gülden'e be. Yav acıyın bana bütün ömrümü desem. Onu mesut etmekle, çalışmakla, sevmekle desem. Yani böyle Allah be!
"Hadi lan!" dedi ilhami. "Bakalım kız seni ister mi, ulan şu kılığına kıyafetine bak dedi?" Harbi bak bu dürzü ilhami'nin bugüne kadar söylediği tek doğru sözdü, gerçekten sefil bilo gibiydim abi. Ama ben kafama koydum açılacağım kıza. Geçtim aynanın önüne, saatlerce tekrar ediyorum. Bütün fiyakalı lafları yazmışım romanlardan. Tam gittim, gidecem, benim birader rahmetli oldu. iki ay, üç ay erteledim, girdimi araya soğukluk. Sonra zamanla ben kendime geldim, okula filan gidiyorum. Şiirler filan yazıyorum, kafama koydum bu sefer açılacam. Bir yandan da Barış Manço nun şarkısını dinliyorum, gaz vermek amacı ile ama ne gaz... Domates biber patlıcan.
"bütün cesaretimi toplayıp sana gelmiştim
Senin için çarpan şu kalbi gör istemiştim
Tam elini tutmak üzereyken aşkımı itiraf edecekken
Sokaktan gelen o sesle yıkıldı dünyam
Domates biber patlıcan domates biber patlıcan"
bu puşt ilhami de bi gariplik var hissediyorum ama ıı ıh söylemiyor. Okuldan evime sarsuk, sarsuk giderken ankara'lı olanlar bilir aşıklar parkı diye bir park var, orada bu ikisini görünce Birden buğulandı etrafım, hiçbir şey göremez oldum. Sesler, şekiller karıştı. Ulan gözümden sakındığım, elini tutmaya cesaret edemediğim kız, kardeşim dediğim adamla park ortasında çatır çatır öpüşüyorlar. o gün yanlarından geçmemek için yolumu değiştirdim ve nasıl yağmur yağmaya başlamış ve sırf beni görmesinler diye 2 km uzatmış olduğum yoldaki kırık logar kapağından içeri düşecektim. o değil arkamda bekleyenim de yok, hani soranım da olmaz, düşüp gitsem haha.
Yani hayat böyle.. sen sevdiğin kıza şiirler düzerken, o kardeşin dediğin adamın sidikli yatağının yayları üzerinde zıplıyor olabilir. oysa aşk dediğin can ve emektir. can verilir, değiş tokuş edilmez. Kim suçlu burada? Hiç kimse...
Övünmek gibi olmasın da dostlar, O kadar çok ters gittiki şu hayatta işlerim galiba bende bir hıyarlık var, çünkü herkes suçlu olamaz.