Prensesim? Pişt oradasın değil mi? Mercimeğim? Heh tamam. Herkes yerini aldığına göre başlayabiliriz...
Bizim yaş günlerimizin ard arda olmasının bana verdiği keyifi kesinlikle anlatamam sana. Gerçekten kardeş gibi hissediyorum ben, bütün sevgimi sunuyorum. Bana yazdığın her şeye ayrı ayrı sevgim var. Sana bugün de dediğim gibi; her harf için ayrı ayrı ölebilirim. Mercimeğin bahsettiği papatyalar bizim saçlarımızda. Biz ve bizim gibi herkesin. Bunu diğerleri göremez. Bu, sadece güzelliklerin ve cevherlerin farkında olabilen insanlar tarafından görülebilir. Saçlarımızdaki papatyaların sahipleri var biliyorsun değil mi? Bizi gerçekten görüp sevgi besleyen herkes o papatyaların sahibi. Mesela seni bundan yıllar evvel dünyaya getiren annen, en çok hak iddiası ona ait olsa gerek. Lütfen benim için anneni de kutlar mısın? Seni dünyaya getirmiş olması benim uçurumun en ucundaki bedenimi geriye sürükledi. Kelebek etkisi gibi işte. Mercimek de buna dahil...
Ben sevgiden bahsetmek istiyorum hep. Canını ya da canımı sıkan her şeyi fırlat bir köşeye. Hepsi bizim eylülümüzün yağmuruna karışsın. Sen sadece iyi olmakla meşgul ol. Çizdiğin her resim, tuvale vurduğun her fırça senin mutluluğun. Sen sadece tuvali boyamıyorsun, sen; yeryüzündeki her şeyi kendi rengine boyuyorsun. Senin rengin çok güzel, umut mavisi ve toz pembesi arasında. Sen hayatını boyuyorsun. Tıpkı bu yaşına kadar yaptığın gibi. Her şekilde her konumda hayatını sen ve sadece sen renklendirmeye devam et. Aksini asla düşünme. Senin rengini senden daha iyi hiçkimse bilemeyecek, yaratıcı hariç. Çünkü depo onda eheh.
Sana kocaman bir eminem pastası yapmak istiyorum ben. Her seferinde aklıma hep bu geliyor. Yemeye kıyamayıp mutluluktan da gözlerinin içinin güldüğünü düşlüyorum. Bir gün gerçek olacak ama, biliyorum. Benim hiçbir becerim yok biliyorsun. Tek becerim hayatta kalabilmek. Senin çizimlerin ve özellikle bana çizdiğin her şey benim için büyük bir armağan. Yaş günüm için çizdiklerin var ya, onları çizerken gözlerini kaç kez kapatıp açtıysan ve kaç kez kalemi kağıtta dolandırdıysan o kadar öpüyorum saçlarını.
Hayatın şu en karmaşık dönemleri var ya gençlik dedikleri. Hani her şeyin en büyütüldüğü ve en çok harab edilen ruhların bulunduğu. Sana yalvarırım orada incinme. Gençlik denen yerde hiçbir şey için saçlarındaki papatyaları soldurma. O papatyaları kopartmaya çalışanlar olacak, kıskanacaklar. Senin istediğin her an dünyayı istediğin bir renge boyamanı hazmedemeyecekler. Sakın onlara fırsat verme olur mu melek yüzlü prensesim? Girdiğin her yeni sene birer nimettir. Bunu asla unutma. Yaş günleri güzeldir aslında, yaş günlerinden sakın nefret etme. Kimsenin seni o eşiğe getirmesine müsade etmeyeceksin değil mi? Teşekkür ederim hak verdiğin için...
(günler sonra)
bunları sana yazarken uyuyakalmıştım. Oysa ki çok güzel hayallerim vardı yaş gününle ilgili. Hayat işte melek yüzlü kızım, biliyorsun bir şeyler olur, bambaşka şeyleri tetikler ve olaylar gelişir. Yazamadım yaş gününü kutlayamadım bile doğru düzgün. ızdırap bu resmen ama mızıkçılık yapmıyorum. Geç de olsa kutlamıyorum. Geç de olsa lafını sevmiyorum. Bu yüzden bütün hayallerimi seneye devrediyorum. Sen sadece beni affetmekle meşgul ol, olur mu?
Sevgiyi anlatacaktım. Kendi anladığım kadarıyla sevgiyi... Sevgi nasıl bir şey biliyosun mu, sevgi kendi hariç tüm duyguları linç eden bir şey. Kin, nefret, öfke gibi şeyleri linç edebilir fakat duyduğun sevgi yüzünden yine aynı kapılara yani kin öfke vs gibi duygulara çıkabilirsin. Zaaflar ve hassasiyet de bunlarla doğru orantılıdır. Fedakâr olursun bir kere, yeri gelir en kötüsü bile olursun sevdiklerinin gözünde. Ama senin kendince kurduğun teorilerin sonunda sen kötüyken onların iyiliği olur. Kötü olmayı tercih edersin, öyle bilinmeyi. Bir insanın yapabileceği en büyük fedakârlık budur benim için. Onlar seni kötü bilirken sadece ufacık bir tebessüm edebilirsin. içinden bağırıp haykırırsın aslında neyi niçin yaptığını. Ama dilinden çıkmaz. Dilinden çıkarsa iyilik olmaz, iyilik sadece sana kalır, onlar nasibini almaz. Garip şey sevgi. Sevgi hakkında sadece güce inan olur mu? Boşver bunları. Sevginin gücüne inanç taşı sadece. Ve tüm yeryüzünü kendi rengine boyamaktan asla vazgeçme. Her yer senin renginle çok güzel. Prenses rengiyle.
Bu arada blue jean'in bu ayki sayısında eminem posteri var. Geçen gün migros denen şirret yerde dergilerin olduğu kısımda 14-15 yaşımı yaad ederken gördüm ve kocaman gülümsedim. Tabiî ki de beni gülümseten marshall değildi, beni gülümseden marshall'ın bana anımsattığıydı, yani sendin.
Sakın bizi bırakma olur mu? Emre ve beni. Biz senin gülüşlerinde yaşıyoruz. Seni bir ağacın köklerinden çok ama çok daha yerleşik bir sevgiyle seviyoruz. Eğer sen gülümsemezsen yüzünde bizim barındığımız sığınaklar yıkılır ve biz o yığıntının altında eziliriz. Bunu asla unutma ve kendin için bile gülümsemezsen bizim için gülümse. Ki yine asla kendin için gülümsemeyecek hale gelme melek yüzlüm.
Marshall ve bizim her zaman dediğimiz gibi "asla hiçkimsenin güzel olmadığımızı söylemesine izin verme" biz güzeliz. Bizim sevgimiz güzel. Gerçek olan bu. Şimdi gülünce minicik olan gözlerinin ışıltı verdiği sahneden iniyorum, tüm sevgimi aynı ışıltının huzuruna bırakarak...