kendisi her seferinde türkçe'nin müzikalitesinin bozulduğunu söyler. Şöyle bir açıklaması vardır:
--spoiler--
"Türkçe, bir zamanlar son derece ahenkli bir dildi! Müzikalitesi yüksekti, ilk defa işiten ama hangi lisanı dinlediğini bilmeyen bir yabancı bile duyduklarından zevk alırdı.
Bizim akıcı bir italyanca'yı ve bazılarımızın Kuzey Tahran aksanı ile konuşulan temiz Farsça'yı dinlerken hissettiğimiz müzikalite, Türkçe'nin bozulmadan önceki zamanlarında aynen mevcuttu...
1930'lardan sonra uydurulan kelimelerle hem dili fakir, düşkün ve alîl bir hâle getirdiler, hem de Türkçe'nin âhengini ve ruhunu katlettiler.
"Yapıt", "olanak", "olasılık", "yanıt" veya "betimlemek" gibisinden içerisinde bol miktarda sert sessizin bulunduğu takırtılı kelimelerin âhenge sahip olmaları mümkün değildi ve lisanın müzikalitesi, ardından bir Fatiha bile okumaya fırsat bırakmadan sür'atle kayboldu, gitti... "
Kaynak: 25 Eylül 2013 Çarşamba Habertürk.
--spoiler--
işte sorun da tam olarak burada sayın bardakçı. Farsça'yı dinlerken hissettiğimiz bir müzikalite nasıl olur da Türkçe'de de olur? Bu iki dil aynı kökten gelmiyor. Neden olduğunu ben söyleyeyim. Bunun sebebi dediğiniz gibi 1930'lardan önceki zamanlarda dilimizdeki sorunlardan kaynaklanıyor. Çünkü 1930'lardan önceki Türkçe dediğimiz şeyin aslında Türkçe ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Arapça ve Farsça bol miktarda sözcük dilimize girmişti ve biz bunları Arap veya Fars formunda değilde Türkçe ağzına uygun olarak söylediğimiz için dil müzikal bir hal almıştı. Ama Türkçe aslını kaybedip yok olmaya başlamıştı. Bugün Osmanlı'nın son dönemleri hadi onu da geçin, meclisin ilk yıllarındaki meclis tutanaklarını okuduğumuzda hiçbir şey anlamadığımızı farkediyoruz. Bunun sebebi Türkçe'nin Türkçe'likten çıkmasından kaynaklanır. Falih Rıfkı Atay'ın bir kitabında okumuştum, kendisi lisedeyken bir şiir yazmış. Tabi lise dediysem osmanlı devleti zamanındaki lisedir bu. Her neyse bu şiirin bir dizesinde gitmek sözcüğü varmış. Hocasına bu şiiri göstermiş, hocası da o gitmek sözcüğüne karşılık farsça bir kelime söylemiş, onunla değiştirmesini istemiş. işte türkçe'deki aheng dediğimiz şey de tam olarak buydu. Anadolu'da ise Türkçe daha canlı olarak kullanıldığı için durum daha farklıydı.
Açıkça belirtmek gerekir ki, Türkçe takırtılı tukurtulu bir dildir. Yapısı gereği böyledir. Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan gibi Türk ülkelerinin hepsinde batıdan doğuya gittikçe takırtı tukurtu artış gösterir. Türkiye Türkçesi içlerinde en yumuşak olanıdır. Ama Türkçe'nin özü serttir. Sert cümleler kurulur. Türkçe'de yarattığımız yeni sözcükler de hep böyle olacaktır. Eski Türkçe metinleri edebiyat derslerinde az çok herkes okumuştur. O metinlerden aklımızda kalan hep Türkçe'nin sertliği olmuştur. Kısacası Türkçe hep böyleydi hep böyle olacak. Türkçe'den müzikal yaratmak, aheng yaratmak isteyenler boşuna uğraşmasınlar. Aheng Türkçe'nin özünde yoktur.