eminönün den beşiktaş a gideceğim. durakta bekliyorum. yaşlı, zayıf, beyaz kıvırcık saçları olan, kocaman gözlükleri yüzünün yarısını kaplamış, toprak renginde süveter giymiş, kendi de toprak renginde bir teyze geldi. "allahım ne şirin bir teyze" dedim içimden. elinde torbası falan da var. bildiğin filmden çıkmış yaşlı teyze resmi. neyse işte otobüs geldi biz bindik. ben gittim teyzenin yanına oturdum, belki konuşuruz diye ama teyze pas vermiyor. bari ben konuşayım dedim. (nedense) hava ne kadar sıcak değil mi? dedim. teyzeden gelen cevap ve ses tonuyla beraber ben dumur.... teyzenin içinden bir insan kaynakları müdürü mü desem kişisel gelişim uzmanı mı desem bir şey çıktı. baya 35 yaşında falan birde. gayet net cümleler, kendine aşırı öz güven ses tonuyla -pardon ne dediniz anlamadım? dedi. ben bir kaç saniye atamadım şaşkınlığı. -şey hava çok sıcakta onu dedim. kadın ne boş boş konuşuyorsun der gibi bir baktı bana, zaten bundan sonra benim için teyze değil kadındı, cevap verdi ""evet sıcak. bu havada birde servislerde koşturuyorum. ev telefonum çalışmıyor. servise vermek için bile kaç kişiyle konuşmam gerekti. servisten ne zaman döner bilmiyorlar. hayatımız kolaylaşmıyor zorlaşıyor. ben avukatım. sayfalarca yazı yazardım. ama işimi hiç geciktirmedim. siz ne iş yapıyorsunuz?"" ben diyecek bir şey bulamadım tabi. beynimin içi hatalar verip durdu. kafamdaki bütün teyze imajları yerle bir. konuşma devam etti ama çok seviyeli, sorumlu ve olgun. o günden beri otobüsteki yaşlı teyzeler hiç bir zaman eskisi gibi görünmedi gözüme.