mahalle bakkalımızdan kola alıp da eve çıkacaktım aslında ve aliş'le karşılaştık mahalle bakkalımız mehmet amcanın huzurunda. metris'e son ziyaretinden beri aliş'le pek bir sorunluydu iletişimimiz ve esirgemediği selamını, yarım ağızla aldım. yerinde duramıyordu bir yandan, gözlerine baktım bir an ve ne bok yediğini anlamam için yeterdi bu. sol kolumla omzunu tuttum, mehmet amcaya gerekli eyvallahı salladıktan sonra beraberce ve tek kelime etmeden çıktık bakkaldan. abi diyecek oldu, susturdum. hayatının içine sıçtığını bir kere daha anlatmam lazımdı ama bunu yapmaktan yorulmuştum açıkçası. hayır, çekip vurma potansiyeli hiç ama hiç korkutmuyordu beni. o artistliğinin, bana sökmeyeceğini o da bilirdi öteden beri. ne yapıyorsun diye sorabildim sadece. iyi olduğunu söyleyerek konuşmaya başlayınca iyiliğini sikebileceğimden ve bu sorunun hatır etmek amacı taşımadığından bahsettim aliş'e.
bir kaç ay öncesine kadar epeyce toplamıştı kendisini ama hep "o kızın" suçuydu ona göre bu hali. üsteledim, kimsenin leş bir bağımlı ile beraber bir hayat planı yapmayacağını söyleyerek. öyle olmadığını iddia ederken diş gıcırtılarını duyabiliyordum resmen. ama öyleydi.
aksini iddia etti aliş ve kokain etkisinde bu denli mantıksızca direttiğinden adım gibi eminim. hem de karbonatlı kokain, daha beter yani vaziyet özetle. sonra elimdeki naylon bakkal poşetini ve dolayısı ile içindeki iki litrelik pet kola şişesini ve hatta kolayı işaret etti sonra. "asıl bağımlılık budur abi" dedi ve ekledi oysa seninle hayatını yaşamak isteyecek insanlar var dedi. farklı bir yerden vurmuştu aslında ve yapacak çok da bir şeyim yoktu. o, açıklığı yakaladığını farketmiş gibi devam etti;
"benim kokain çekmediğim gün vardır, çok da vardır. pahalı bu şey abi, istesem de sürekli bulamam. ama kola içmediğim gün yoktur." dedi. köküne kadar haklı olduğunu ta o anda düşündüm ve kaçtım tartışmanın devamından, inanmadığım bir şeyi savunurken çok eğreti bir tablo çıkıyor ortaya ve kendime dair bildiğim yegâne şeydir bu.
eve geldim, düşündüm bir süre. ne kadar düşünürsem düşüneyim doğru bir şey demişti eleman. sonra biraz daha genişlettim hadiseyi zihnimde ve en son network marketing sistemiyle kozmetik ürünler pazarlayan firmalara kadar ulaştı düşüncemin ucu.
bir vakitler tanıdığım bir arkadaşım "x" markalı kozmetik ve cilt bakım ürünleri kullanıyordu. bir başkası "y" markalı, ötekisi "z" markalı ve makyajlarını temizleyip de yatacak vakit geldiğinde "çük kadar" bir cam ambalajın içindeki "gece kremi" adını verdikleri ve neredeyse "altın" fiyatına satılan kremler ile aldatıldığımı düşünüyordum hep. ve sonra bu ürünleri kullanmadıklarında cilt problemleri yaşamaya başladıklarını da süreç içinde anımsıyorum.
vay amınakoyayım arkadaş, aliş belki farkında olarak ve belki de olmayarak o kadar doğru bir şeyden bahsetmişti ki. ağzıma sıçtı, ağzıma... hem de şehrin göbeğindeki bir çingene mahallesinin orta yerinde yaptı bunu.
düşünün. bu yasak "bağımlılıklar" ve onların beraberinde getirdikleri ürkek, korkak halimiz "aman bağımlı hale gelmeyeyim" düşüncesi ile bir taraftan hayatlarımızı yaşamaya çalışırken diğer taraftan o kadar çok şeye bağımlı hale geliyoruz ki.
içtiğimiz sigaranın bir markası ve o markanın da bir çeşidi var. yediğimiz gofretin ona keza. nutella diye bir gerçek var, krem çikolata sevenler için.
tüm bunları düşündükten sonra artık eminim ki "bağımlılık" karşısında verebileceğimiz her savaş da saçma bir hal alıyor hayatlarımıza monte ettiğimiz sırada.
her şeyden önce çünkü hayata, kendimize bağımlı bir halde yaşıyoruz hayatlarımızı.