tüm dengesizliklerim için özür dilemem gereken insanların listelerini yarın kırtasiyemizden alacağım faks kağıdına yazacağım. ama önce recep sana sesleniyorum buradan, laboratuvarına gel artık. o suratsız kıza her hafta, recep yok mu, diye sormaktan, ve donuk sesiyle söylediği, "yok"u duymaktan usandım. gelirken de giresun simidi getir azıcık uğraşmak istiyorum seninle. ha bi de bu arada bilmiyorum neden hiç bir şeyin yoluna girmeyeceğine inandırdım artık tamamen kendimi ve inanılmaz ama böyle yaşamaktan mutluyum. haklıymışsın sevgili arkadaşım, her şeyden mutluluk çıkarabiliyormuşum. neyse ki bir gün ölücez ve ben bundan da mutluluk duymaya başladım. dün tüm günü uyuyarak geçirmişken ve gece uyumamışken ama yine de uykumu almış hissederken üzerimde hala varlığını sürdüren uykunun nedenini bilmiyorum. en son böyle olalı altı yıl oluyor ve o zaman b12 vitamin seviyemde ciddi azalma olduğu için uyuduğumu hatırlıyorum. aklıma da alakasız bi şekilde b12 vitamini dediğimizde sevdiğim adam geliyor. askerde çeşitli vitaminleri karıştırıp damarlarında enjekte ettirmişti. ama nasıl öyle oluyor ki diye saf saf sorunca da, çok kolay diye cevap vermişti. uzun uzun açıklamıştı ama buraya yazmak istemiyorum. neyse ki hala insanlar beni bi şekilde yönlendirebiliyorlar. şöyle yap böyle yap diye ve ben görüyorum ki hala itaatkarım. gerçi itaat etmesem sanki yapacak bi şeyim var. ayrıca da bu sabah öğrendiğime göre rize'ye kar yağmış. ayder şenlikleri ocak ayında değil bu gidişle ekim ayında yapılabilir. hoş her halükarda ben gidemiyorum ama arkadaşlarım oradan benimle canlı bağlantı kurunca mutlu oluyorum. ayva dalda çok olunca kış sert olurmuş. az önce bu konuda ufkumu açan sevgili arkadaşıma sonsuz teşekkürler. çünkü aslında güzel ama gereksiz bi bilgi ve eminim benim fil hafızam onu hemen bir yerlere kaydetti. zamanı gelince en gereksiz yerde kullanacaktır. bu hafıza denen şey de ne menem bi şey çözemedim. geçen elektrokimya dersinde hocanın,anotta ve katotta hangi reaksiyonlar olur sorusuna çat diye anotta yükseltgenme katotta indirgenme dedim. ben unutmamış mıyım ya? unutmamışım, çünkü kodlamıştım. kodlamayı da unutmamışım, ilginç. önemli olan bu değil de aslında, neden çok gerekli şeyleri unutuyorum onu anlamıyorum ben. hayır sevgili beynim bana ters çalışmaya mı programlandın acaba? aman yea unuturum gider dediğim her şey aklımda, unutmamalıyım dediğim her şeyi unutuyorum. tabi daha fenası bu sistemi her şeye uygulayamıyorum. leyla ile mecnun'da öyle bi sahne vardı sanırım, hafızayı siliyorlardı. heh işte öyle bi şey olsa ya keşke. ama yok ya, öyle bi şey olmasın. o zaman severek öğrendiğim tüm şeyleri de unutabilirim, bunu istemiyorum. bunu aşabilirim hoş aşamasam da artık umrumda değil. evre evre demek ki, inkar etmek, zehri dökmek, kabullenmek, umursamamak. ardından ne geliyor ki acaba, ölmek falan mı? devamını göremiyorum çünkü. geçenlerde de buradan biri, yalnızlığı kendin seçip neden ağlıyorsun gibi bi laf etti bana. doğru valla, hem seç hem de isyan et, ne dünya ama! sonra soru sordum cevap vermedi, hoş verse ne olucaktı neyi biliyor ki o? kimse bi şey bilmiyor. gerçi bilen biri vardı ama onu da silmişler. ama ben bu konuda uğurlu biriyimdir, bunu okuma şansı olursa ona da seslenmek isterim. benle bağlantıyı koparanın şansı dönüyor. ama önce bağlantı kurması lazım ,sonra koparınca üç vakte kadar düğün, nişan, iş falan allah ne verdiyse artık oluyor. gerçi o da hayatında hiçbir şeyin yolunda gitmeyeceğini düşünenlerdendi ama olsun belli mi olur, mutlu olur. ama bazen herkesin şansının dönmesini istemiyorum. tabi o arkadaşım için demiyorum bunu. evet evet biliyorum allahım bencil olmamalıyım ama gerçekten sen de biliyorsun ki o yalanları söyleyen biri vardı. gerçi önemsiz biri ama kendi çıkarları için beni kullanması adil miydi sence? sonra işi bitince ya aslında öyle değildi böyleydi diyince o bunu masum mu yapıyor? yalan söylemek kolay olmuş hoş ben de bol bol söylüyorum şu sıralar. dur mesela en son söylediğim yalanı hatırlamalıyım, evveet buldum. bi saattir otobüs bekliyorum,işte buydu yalanım. durağa geleli on dakika olmamıştı bunu söylerken. sabırsız biri olduğumu kabul ediyorum ama calimero bence "ama bu haksızlık öyle değil mi", diye isyan ederken çok haklıydı. sonuçta sabırsız biri için bu kadar şeye sabretmek çok fazla. tamam tamam isyan yok susuyorum. o yalancı kişi de bilsin ki, sözlük şifremi onun isminin önüne * getirerek yaptım bi dönem. ve her sözlüğe girdiğimde şifreyi kendi ellerimle girdim. işte benim gibi bi salağın intikamı da bu kadar oluyor diyeceğim ve yalan konuşacağım. hayır, güvenimi benden aldığın için beddua ettim sana, her gün. neyse ki bunları okuyamıyorsun. gerçi okusan da anlamazsın ki, kösele olmuş yüzün. bi dakika ya, ne bu ben bu yazıyı sana yazdım tripleri. uzaklaş bir an önce zihnimden ben kendi kendime konuşuyordum! heh ne diyordum, geçen gün bilgisayar dersinde, ileri bilgisayar kullanımı dersinde word'de henüz istiklal marşı yazmaya geçemeden giriş, ekle, sayfa düzeni, görünüm menülerinin içeriğini öğrenirken çok sıkıldım. arkadaşımla mesajlaştım derste. ama söylemek istediğim bu değildi. üniversitedeyken ikili ilişki kurmaya çalıştığım adamın benden sonraki sevgilisi geldi derse. aa dedim içimden bu da mı yüksek lisansa başlamış. bana bakıp gülümsedi, ben de gülücük attım. sonra durup kendi kendime gülmeye başladım. yau ben o adamı hiç sevmemişim be. o kızı ilk duyduğumda kıskanmıştım. ya da öyle sanmışım. ama ben kıskanınca öyle olmam ki, kalbim falan ağrır, kollarım uyuşur. hiç öyle bi şey olmamıştı. sonra düşündüm de ben o an kızmışım ona. salak dediğimi de hatırlıyorum içimden, 4 yıllık üniversite hayatına milyon tane insanı dahil ettiği için. sonra kıza baktım bi daha yine güldüm, hiç sevmemişim o adamı ya, rezillik. oysa ondan çok sonra gelip içime işleyen o adamı düşününce,sevdiğim adamı düşününce, diğerine yaşadığım şeyin sevgi olmadığını zaten anlıyorum. zaten o öyle sınıfta yanıma oturmaya çalıştıkça beni hafakanlar basardı. benimle konuşmasın, yanıma oturmasın, hatta derse gelmesin isterdim. uyuyakaldığı çok sabah da uyandırmadım sırf bu yüzden. itiraf moduna geçtim ama öyle cidden. aklıma yapsınlar benim, madem öyle ne diye vakit kaybı oldu bu adam. allahtan sonrasında günlerce ağlamadım. ayrıldığımız gün ağladım, sonra uyudum ,sabah oh be dünya varmış diye uyandım. sonra arkadaşım yersiz neşemi üzüntüme vermişti, ağlamıştı hatta. neyse işte, çok gereksiz bi şeymiş o. arkadaş hatrına sevda olmaz, belirtmekte fayda var. ama ardından geleni iyi ki yaşamışım. her zerresine kadar, söylediğim her söz yaptığım her şey için iyi ki diyorum, iyki diyorum hatta. öyle olmasaydı bunca acıyı çekmeme rağmen öğrenemezdim onca şeyi. bi daha olsa bi daha yapardım, hatta fazlasını bile yapardım. pişmanlığım fazlasını yapmadığım şeyler içindir. bi de düşündüm de çocukluğu artık bırakmam lazım sanırım. olmuyorsa olmuyordur. geçen yine böyle kimseyi umursamazken ve çiftlik caddesine giden yolda ağlarken gözüm bi oyuncakçıya ilişti. durdum, oyuncaklara baktım. sonra da yoluma devam ettim. hala oyuncaklara bakıyorum, evet hala çocukluk var. ama artık gülmüyorum oyuncaklara bakarken, işte bu bi şeyleri kaybettiğimi gösteriyor. ulu orta ağlamak da çok komik bi eylem bence. sahilde liman tarafında gidip oturup ağladım. sonra iki kız geldi önce, yardım edebileceğimiz bi şey var mı dediler. sonra biri selpak uzattı ve gittiler. ne diyebilirdim ki? ama bu güzel bi şey, insanlık ölmemiş. ayrıca o gün iyki oraya da gitmişim, deniz çok güzeldi. hatta en kıyıya gidip oradan baktım. öyle bakınca başım dönüyor, düşecekmişim gibi hissediyorum ama etrafta insanlar vardı, düşen birini kurtarırlardı herhalde. ayrıca çok gereksiz yerlerde gülen biri olacak aynı yerde arkadaşımın telefonu düşmüştü ve ben yardım etmek yerine kahkahalarla gülmüştüm. balık tutan amcalar yardım etmişti sanırım. biliyorum bu bazen hiç hoş olmuyor ama çocukluktan gelen bi şey napabilirm. erik çalmaya gittiğimizde, ağaçtan düşen kuzenime de çok gülmüştüm ben. orta okula gidiyordum sanırım. ve yanımdakiler benim kahkahalarımı durdurmak için ağzımı kapamışlardı. ahahah, hala gülüyorum. ama öyle düşülmez ki. garibimin kolu da kırılmıştı da hiç oynatmadan bir gün dayanabilmişti. dayanmak zorundaydı yoksa erik çaldığımız ortaya çıkacaktı. hem kırık olsa ağrısına dayanamazsın sözü de yalanmış valla, bir gün dayandı işte. azıcık ağladı ama o kadar da ağlasın yani. hem zaten sonradan ağacın sahibesi teyze de bizi görmüş. nasıl görmesin o kahkahalarımla her yeri inletmiştim. bunları hatırlayınca da moralim yerine geldi ve fark ettim ki ne çok söylemek istediğim şey varmış. varan 1 olsun madem bu, bıraksam bir gün yazabilecekmişim gibi hissettim.