mesele ak parti değil, tayyip erdoğan düşmanlığıdır.
bir amerikan atasözü der ki;
bitches they come they go saturday through sunday monday, monday through sunday. maybe i'll love you one day, maybe we'll someday grow.
ülke nüfusunun yarısından fazlasının sevdiği bir adamdan nefret etme durumu var ortada. kesinlikle kimse kimseyi sevmek zorunda değil. gerçi burda salt nefret var, sevmeme keyfiyeti değil. bu nefret cephesini oluşturan yığın da amorf bir kalabalıktan ibaret. bu grubun cehape tandanslı olması ne kadar da ilginç. tabi mehape tandansı, eski refahçılar ve komüncü radikal sol örgütler de bu yığına dahil. bu çerçevedekilerin tayyip erdoğan'a siyasi muhalefet zemininde bulunduklarını söylemeye gerek yok. saadetçiler, yani eski refahçılar dışında kalan grupların hiçbiri adalet ve kalkınma partisi icraatlerine karşı nesnel bir söylem üretememekten kaynaklanan bir burukluk içinde yüzüyorlar. neden, çünkü atmosferde bir sikilmişlik havası hakim. bunu reddetmeye çabalamadan önce nefret duygularını tekrar kontrol et bence. bilhassa yeminli nefret cephesini oluşturan cehape 2002'den bu yana hiçbir icraate karşı alternatif sunamamaktan dolayı kendi tabanını parmaklayıp duruyor. bu kemalci kafaların yapabildiği en iyi icraat ak parti hareketini engellemeye yönelik sabotaj girişimleridir. bu barmillerin elinde alternatif bir proje yok çünkü. taksim olaylarından sonra akla ziyan taleplerini gördük hepimiz. hükümet bu boş kesimleri siklemediğinden mütevellit, bu nefret cephesi de marjinaller arasında yer alan salt anarşi çıkarmaya yönelik çete tipi kümelerle birlikte hareket ediyor. burda hedef doğrudan recep tayyip erdoğan'dır. hata yok diyen olmadı hiçbir zaman. bir hareket varsa orda hata da olacak. lakin mesele hata değil, icraat. bunlar hataları öne çıkarıp bir söylem geliştirirken nasıl bir acziyet içinde olduklarını da itiraf etmiş oluyorlar. adamların çapı bunu gerektirdiği için fazla da söz söylemek gerekmiyor aslında. tabi adamlar derken lafın gelişiydi.