sözlüğün hayatın bir parçası olduğu gerçeği ya da sözlükte geçirilen bir kaç saat sözlüğün hayatın kendisi olduğu, burada "geçirilen laflar"ın/"yenen laflar"ın hayatta yenilen laflar veyahut en basitinden sözlüğü bir dışavurum olarak ben veya benim gibi "rahatsız" bir kaç yazar tarafından eleştirilmesi, o an yaşadığın hayatın aslında sözlük hayatı olmadığını gösterir. onu olumlamaz, başlık der geçer, aslında yazılmak istenenin yazarın kendi "aslında söylemek istediklerini" bilir ve buna göre davranır.
sözlükte vatanı kurtarmak, sözlükte atatürk'ü savunmak, sözlükte solcu takılmak, sözlükte ülkücü yapmak sadece sözlükte takılmaktır. bilinçaltının sözlük sayesinde dışavurumu değildir, zaten kültürel kökenli olan kavramların konuşulmasıdır ve bir anlam ifade etmez.
yaşamını sözlüğe adayan bünyenin zaten atatürk'ten, derin siyasi analizlerden ve/veya dış dünyadan haberi olmaz, kendini "iki dakikada yazayım, bütün sözlük ahalisi akıllansın"man* zanneden, bu sanrı üzerinden yorumlayan insan evladı da bilmez ki, yazdıkları o gün, o günün ruh hali halindedir ve insanlara kendini kanıtlama çabasından ibarettir.
sözlükte vatanı kurtarmak, bu insan yapısına, bu sözlük ahalisine ya da bu sisteme göre saçmadır demiyorum, bu insan yapısına, bu sözlük ahalisine ya da bu sisteme göre ironiktir diyorum.
aynen her şeyin bizi olmamız ya da yapmamız gerekeni yapmamız konusunda ikna etmesi gibi, sözlük de bu açıdan okunursa ne kadar fantastik ve yapay bir ortam olduğu anlaşılabilir.