bu yazım din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin annelerini kaybeden tüm insanlara ithaf olunur.
her insan bir çocuktur.
sabah alarm sesi ile uyandığımda güzel bir poğaça kokusu geliyor burnuma.
hadi kalk emre sesi yok etrafta, aman anne ya tamam 5 dakika daha da demiyorum.
kalktım ve yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa doğru gittim, masanın üzerinde yarı koparılmış bir kağıda yazılmış bir not var ;
fırının içinde poğaçalar var, onları ye, akşama sana patetes kızartacağım, arkadaşlarınla da kavga etme.
yemeği yiyorum bir yandan, bir yandan da onun mutfaktaki kokusu geliyor burnuma gülüyorum, birkaç poğaça yedikten sonra apar topar çantamı sırtıma alıp okula gidiyorum.
derslere aklımı veremiyorum, aklıma annemin akşama kızartacağı patatesler geliyor, yutkunuyorum, içimden şöyle geçiriyorum keşke gelirken kolada alsa yanına alır galiba diyorum..
akşam olacak ve son tenefüse çıkıyoruz, tasolarım ile tenefüste arkadaşlarıma hava atıyorum bir salih yeniyor beni, bir ben onu, bir o, bir ben derken rehber öğretmeni semra abla gözü dolu bir şekilde geliyor
+emre yanıma gel, derslerinle ilgili konuşacağız..
-tamam öğretmenim hemen geliyorum.
odasına gidiyoruz, çantanı git sınıftan al, son derse girmeyeceksin diyor,
son derse girmeyeceğim için sevinerek sınıfa gidiyorum, çantamı alıp geri geliyorum odaya utanıyorum acaba tenefüste ettiğim küfürlerimi duydu öğretmenim diye aklımdan geçiyorum.. ama ne o benim yüzüme bakıyor, ne ben onun yüzüne bakabiliyorum cesaretli bir şekilde..
karanlık sessizliğin sonucunda karnımın gurultusunu duyuyoruz ikimizde utanarak gülüyorum
- öğretmenim yemin ederim gaz kaçırmadım diyorum,
- biliyorum, açmısın emre diye soruyor,
- yok öğretmenim annem bana gelince patates kızartacak onu yiyecem dediğim anda, gözleri dolarak oda dan çıkıyor
acaba büyük bi hatamı yaptım diyorum, bu arada zil çalıyor ve büyük bir gürültüyle herkes okuldan çıkıyor, ben hala odada bekliyorum..
semra öğretmenim geliyor ve...
- emre bugün yemeği biraz geç yiyeceksin, ondan önce seninle bir yere gideceğiz diyor..
-öğretmenim anneme haber verseydim, patetes soğuyunca kızar bana..
-tamam annenin haberi var senin benimle geldiğinden, ben haber verdim.. diyor.
okuldan dışarı çıkıyoruz, okul parkında müdür ve müdür yardımcısıda beni bekliyor,
-emre arabaya bin birlikte bir yere gideceğiz diyorlar,
sorgulamıyorum ama çok korkuyorum artık, hissediyorum bunu...
arabada giderken uyuya kalmışım arabada kimse yok, dışarı çıkıyorum araçtan, girişte hastanede danışmanın yanında semra öğretmen birisi ile konuşurken beni görünce telefonu kapatıyor
-öğretmenim ben buraya neden geldim, annem bana çok kızacak lütfen beni geri eve götürür müsünüz dedim,
-bekle biraz emre baban burada, gelecek birazdan yanına.... dedikten sonra, gözlerim doluyor,
-ne oldu öğretmenim birisine bi şey mi oldu diyorum
-yok emre korkma, biraz bekle
babam geliyor üstü başı dağınık gözleri çökmüş ve kan kırmızısı içine dolmuş bir şekilde
yanıma gel emre dediğinde kalbimin ve bacaklarımın içerisindeki o gücün anında çekildiğini hatırlıyorum, yavaş yavaş hastane koridorlarından geçerken ismini ve kendisini sadece filmlerde görüğüm morg denilen yerin kapısına getiriyor babam beni, akrabalarım dayım, amcam, eniştem ve teyzelerim hepsi orda
gözlerim annemi arıyor, bana kızacak, sen neredesin emre.. diyecek diye.
bakıyorum bakıyorum bulamıyorum, göremiyorum, ısrarla bakıyorum bakıyorum göremiyorum annemin o buz dolabının içinde olma ihtimalini aklımdan geçirmeden ağlayarak yukarı çıkıyorum babam ağlıyor, ben kaçıyorum
eve geliyoruz ve ne mutfakta bir patetes kokusu nede sabah okula gitmeden önce içime çektiğim anne kokusu var havada her taraf o kadar kalabalık ki başım dönüyor, kulağımda sürekli çınlayan ve iştilen bir ağlama sesleri girip çıkıyor, yankılanıyor annemin notu ve yaptığı çörek otlu poğaçası mutfağın bir kenarına kaldırılmış orada duruyor..
canım annem çarşıya gitmiş bana gecelik, kendisine de pardüsü, tülbent filan almış, eve gelirken de bi araba çarpıp kaçıp gitmiş .
mezarlığa gittik, er kişi . hatun kişi.. niyetine, haklarınızı helal eder misiniz diyor hoca?
ben hocaya bakıyorum.. annem tabuttan bana, ne hakkım var ki anne.. canım annem poğaçaların bayatladı.. bak yiyemedim.. hani kızardınya yemeği soğutunca.. hani kızardın ya yarım bırakınca.. affet beni anne onlar bayatladı, yarım kaldı sen hakkını helal et.
hayatımdaki en sevdiğim kadını birileri alalacele kucaklayıp sürüklereyerek omuzlarında götürüyorlar, bende taşımak istiyorum, kalabalıkta kaybediyorum, yetişemiyorum..
topraklardan kaya kaya annem için açılmış mezar başına gelince, gözlerimdeki yaşlar isyan edercesine boşalıyor yanaklarımın etrafından aynen şimdiki gibi .
çukurun kenarına getiriyorlar ve açıyorlar tabutu gözlerinin olduğu kısıma çörek otu koymuşlar ve mis gibi anne kokusu geliyor beyaz kefeninden
biri baş tarafından biri ayak tarafından tutuyor ve o çamurlu, soğuk toprağa benim çocukluğumu, eğlencelerimi, sevgimi, aşkımı, tanrıdan daha çok sevdiğim annemi gözlerimin önünde koyuyorlar ve kimsede bir müdahalede bulunmuyor, birisinin çıkıp onun yeri burası değil demesini bekliyorum sanki
son kez yüzünü açıyorlar ve bakıyorum
anne benim oğlun emre.. canım annem sen burada ne arıyorsun, soğuk değil mi orası, üstün çamur oldu, hep bana derdin üstünü çamur etme diye sen burada ne yapıyosun?
o gözlerini kapatmış bana gülüyor, korkma emre der gibi
korkmadım anne ama seni çok özledim, çok canım yandı, katı bi adam oldum, emren büyüdü, ama ama korktum anne, korktum, yokluğuna dayanamadım.
canım annem .