hem kendi mühürlenmiş sessizliklerinde rastladıkları hayaleti tanrıdan bir melek sayan zavallıların hem de bu hayaletin vaad ettiği söylenilen muhayyel bahçelerdeki meyveleri kıskanan aklıevvellerin kendi doyumsuz aptallıklarında yarattıkları ve tüm saflıklarıyla unuttukları bir ilüzyon perdesidir türban. ne kitabın emrettiğini hep kıçlarından anlayan; kitabı mahfazasından sevenler dernegine üye olmaktan gurur duyanların, ne de bir türlü bu kitabı hazmedemeyen paramilitarist ve üçüncü sınıf bir liberalizm jölesiyle süslenmiş faşit pastalara iştah duyan cahil kedilerin anlayamacağı kadar güzel ve sade bir dünyanın en kutlu sancağına verilen uyduruk isimdir kanaatimizce.
algıda seçiçiliğin unutkan koridorlarında dolaşan marazi insan-sı-ların algılarını iyiden iyiye iğdiş etmek isteyen efendiler malumdur. işte onlara ait sözlükten konuşan her kölenin karşılaştığında yalnızca aklına iki şey gelebileceğini, üçüncü ve sözlük dışı bir ihtimalin olamayacağını baştan kabullenen kötürüm şuurların gulyabanisidir bu yasak. birilerinin giriştiklerini zannettikleri savaşta ku-r-tlu addettikleri bayrak, onlardan hiç hazzetmeyen diğerlerininse kendilerini korkutarak yedikleri pastanın bekçiliğini ilelebet sürdürmek isteyen iğrenç üstadlarının korkutmak niyetiyle uydurdukları ölüm korkusu için bir kefendir bu garip bez parçası...
oysa tesettür bambaşka ve baştan ayağa bir şeydir. tabii allah'ın emrini hazmedemeyip onun emirlerini uygulamakta bir türlü istikrar sağlayamamış yanlış örneklerine bakarak telaşla onun emirlerine ilenmek de bambaşka bir şey... bu gibi bir yasağı savunan zavallılar için söylenebilecek pek bir şey yoktur. kendi karanlık kuyularında eğlenedursunlar. lakin biz yine cömertlik edelim ve şu aydınlık kelimelerimizi sakınmayalım kendilerinden; ola ki birilerinin kulağına inceden bir küpe olur. eskilerin pek manidar bir sözü vardır efendim, biraz değiştirerek onunla nihayetlendirelim yazımızı.