ispanyol diktatör General Francisco Francoya şöyle bir soru sormuşlar:
Yahu ülkenin yapısı bozuk!.. Ekonomi kötü, halk perişan!.. Herkes adaletsizlikten yakınıyor... Ama, hiç isyan yok!.. Bunu nasıl sağlıyorsun?
ispanyol diktatör şu cevabı vermiş:
Bunu 3 F ile sağlıyorum... Yani Franko, Futbol ve Fiesta ile... Onları yüz binlik beşiklerde uyutuyorum!
Diktatör Frankonun yüz binlik beşik olarak nitelendirdiği yerler, stadyumlardı.
Franco, baskıcı rejiminden bunalan halkını, futbolla oyalıyordu. Franco için futbol; kitleleri oyalayan, toplumu siyasi konularda tepkisizliğe iten, ülke gündemini saptıran bir afyondu!..
Yalnızca, Franco gibi diktatörler tarafından yönetilen ülkelerde değil; son derece modern rejimlere sahip ülkelerde de futbol, toplumu pasifize etmek amacıyla kullanılmıştır.
Günümüzde de bu tür örnekleri görmek mümkündür.
italya Başbakanı Silvio Berlusconi, bu duruma en iyi örneklerden biridir...
Berlusconi, siyaset hayatında iki unsuru çok iyi kullanmıştır. Bunlardan birincisi dördüncü kuvvet medya; diğeri ise bacasız sanayi futboldur.
Milan kulübünün başına geçen Berlusconi, kulüp başkanı sıfatını kullanarak tüm dünyada tanınmıştır. Bu popülarite, Berlusconinin siyasi hayatını olumlu yönde etkilemiş ve onu ülkesinde iktidara taşımıştır. O da, Franco gibi; kitlelerle iletişiminde futbolu önemli bir faktör olarak kullanmıştır.
ülkemizde de benzer bir durum mevcuttur. Türkiyede stadyum seyircisinin yaş ortalaması oldukça düşük ve bu genç nüfus futbol kelepçesiyle kontrol altında tutulmaktadır.