mine g kırıkkanat

entry153 galeri video1
    28.
  1. bugün ki yazısı ile sözlük ahalisininin yüzde 47 sini oldukça kızdıracağa benziyor. saldırın hemen.

    Abdullah Gül'e deve benzetmesi
    Mine Kırıkkanat/Vatan

    Yok deme var deve

    Duygu Sağıroğlu, Türk sinemasının bir büyük ustası. Hangi filmi için olduğunu hatırlamıyor, 1970 li yıllarda çekeceği bir film öncesi (Leyla ile Mecnun, olabilir mi?) Antalya civarına keşif yapmaya gider. Asistanı Cem Kabaağaç' la birlikte, yanlarına yöreyi bilen birkaç köylü de alıp çekim mekânı ararlar.

    Bugün Oymapınar Barajı' nın bulunduğu yerde bir tepede, Romalılardan kalma bir dehlize rastlarlar. Çağdaş Türk islam belediyelerimizin ne yazık ki yanlarına çırak bile çıkamayacağı Roma yerel yönetimi, antik çağlarda dağı deldirip muazzam bir su kanalı açtırmış. Zamanla su bitmiş, taş kanal kalmış, kimi yan duvarları yıkılmış, uçuruma açılıyor ama dağın bir ucunu öteki ucuna bağlayan geçit, öylece duruyor.

    ***

    Eni boyu bir adamın rahatlıkla, ama iki adamın zor sığacağı Roma dehlizi, etkiler tabii yönetmen ve yardımcısını. Girerler içine, Duygu Sağıroğlu ve Cem Kabaağaç önde köylüler arkada, başlarlar tek sıra halinde yürümeye.

    Bir süre sonra köylüler epeyce geride, yönetmen ve asistanı yalnız kalır. Yer yer uçurum görünen yıkıntılardan sızan ışıkla ilerleyebildikleri karanlık dehlizde, ansızın karşıdan gelen ayak sesleri duyulur.

    Gürültünün düzenli temposu, ayaklardan çıktığına dair kuşkuya yer bırakmazken, bizim iki kafadarın bildiği ya da o sırada akıl edemediği kadar büyük bir hayvana ait olduğu için, çıkardıkları ses dehşet vericidir.

    Duygu Sağıroğlu ve Cem Kabaağaç, yürekleri ağızlarına gelip ne yapmaları gerektiğini düşünürken, karşılarına aksi yönden lap lap koşan bir deve, evet bildiğiniz deve, çıkmasın mı?

    Duygu anlatıyor: Devenin dehlize nasıl girdiği, nasıl sığdığı meçhul. Ama duvara yapışıp yol versek bile bizi ezmeden geçemeyeceği kesin. Başladık geriye dönüp kaçmaya. Hem koşuyor, hem de arkadan gelen köylüleri uyarmak için ‘Deve geliyor, deveee! diye bağırıyoruz. Deve de bizim sesimizden ürktü, koşuyoruz diye daha da hızlandı, lap lap peşimizde...

    ***

    Yönetmen ve asistan, deve geliyor diye bağıra bağıra kaçarken, dehlizin yıkık duvarlarından uçuruma düşmeden durabilecekleri bir boşluk bulup sığınırlar.

    Deve geçip gittikten sonra ardından seğirtip, köylülere bir şey oldu mu diye endişeyle koşarken bir de ne görsünler? Deve bu kez ters taraftan lap lap üstlerine geliyor...

    Çünkü köylüler, deveyle karşılaşınca taş, toprak , sopa ellerine ne geçerse kullanarak onu geri püskürtmüştür. Koca hayvan daracık dehlizde nasıl ters yüz olabildiyse, geldiği yoldan dönüyor, canını kurtarıyordur artık...

    Gülmekten, sevgili Duygu Sağıroğlu’na devenin ikinci ve ters yöndeki seferini nasıl atlattıklarını soramadım. Kuşkusuz yine onlar önde, deve lap lap arkada, yine aynı kovuğa sığınarak savuşturmuşlardır belayı.

    ***

    Ya siz, yüzde kırk yediler?

    Korku tünelinde biz öndeydik. Lap lap ayak seslerini duymuştuk, bağırdık, uyarmaya çalıştık. Kiminiz duymadı, kiminiz dinlemedi.

    Sırtını sıvazlayıp alkışlayarak arkasından koşturduğunuz George Clooney’in bıyıklı cücesi, köylülerden gördüğü yoğun tezahürat üzerine geri döndü, sizin karşınızdan geliyor bu kez!

    Biz hepi topu yüzde yirmiyiz. Bir kovuğa sığınırız yine, alışkınız.

    Ama siz, artık kovuğa movuğa sığmazsınız.

    işte tünel, işte pehlivan. Karşı karşıyasınız.

    Hamudu nasıl savuşturacaksınız?

    http://www.sonsayfa.com//news_detail.php?id=52127
    2 ...