1 ocak - sabah evden çıktığımda akşamdan kalma olduğu her halinden belli olan bir noel baba'yla karşılaştım. herif vaveyla modundaydı. içkiyi fazla kaçırınca bir grup sokak serserisiyle semt parkında ateş yakıp ren geyiklerinden döner yapmışlardı. yıl sonu ekipman sorunu yaşayabileceğini söyleyince şişeyi üzerime fırlattı.
23 ocak - bundan üç ay önce tıraş olmuştum. tıraş olmak isterken bundan vazgeçip elime en iri taşlı tesbihimi alıp bir karış sakalla ortalık yerlerde göze batacak şekilde zikir çekerek dolaştım. soranlara devrimciyim dedim.
3 şubat - o kadar soğuk bir gündü ki, kasiyere para vermek için eldivenden çıkarmak istediğim sol elim bana direnç gösterdi ve eldivenden çıkmak istemedi. yaklaşık bir saat onu ikna etmeye çalıştım. sonunda öfkeden kudurmuş bir halde sol elime saldırdım, ama eldiven aramıza girip bizi ayırdı.
11 şubat - öğle yemeğini bir restoranda yedim. içtiğim çorbanın içinden nokia ince uçlu şarj cihazı çıktı. bu ne, siz kuzey kore'ye çanak mı tutuyorsunuz yoksa dedim. yaptığım espriyi anlamadıkları için üzülerek ayrıldım ordan.
8 mart - bugün işportadan çin malı bir portatif kır çadırı aldım. eve gidip denemek istedim. paketi açınca çadırın içinden 6 çocuklu çinli bir aile çıktı.
17 mart - aman allahım, çince çok zor bir dil!
4 nisan - sabah kapının zili seri bir şekilde çalındı. gidip açtım, karşımda bir palyaço sırıtıyordu. yoksa parti burda değil mi? dedi. hayır dedim, en yakın parti iki sokak aşağıda. döndü ve gitti. umarım sosyal demokratlardan hoşlanan biridir.
19 nisan - alt komşum bize gelerek çamaşır makinesinin birdenbire lig tv'yi çekmeye başladığını söyledi. söylediğine göre çamaşırları içine doldurup makinenin başlat düğmesine bastığında bir gooolll sesi duymuş. bakmış ortadaki dönen kısımda kayserispor - ankaraspor maçı oynanıyor. ilginç komşularım var.
1 haziran - bugün bir börekçide su böreği yedim. suyun ve böreğin parasını ayrı ayrı aldılar. ağız tadıyla bir tulumba tatlısı bile yiyemediğim için üzüldüm ve kendimi bit pazarına attım. ordan kendime yedinci el bir keman aldım ve eve geldim. meğer telleri yokmuş.
7 haziran - bugün kare bulmacada sağdan sola yazan her yere kamer genç yazdım ama yanlış çıktı. oysa kamer genç dyp'den chp'ye geçmişti. sıcaklar başıma vurmuş olmalı.
5 temmuz - hava o kadar sıcak ki çalıştığı ortamda klima bulunan bütün arkadaşlarımı ziyaret ettim. iyi oldu, çoğunu yıllardır görmüyordum zaten. hatta ziyaret ettiklerimden ikisini hayatım boyunca hiç görmemiştim. tanıştık işte, fena mı oldu.
20 temmuz - bugün yine mein kampf okurken sinirimden aklıma marx'ın sakallarını yolmak geldi. sırf bunun için kapitalizme hizmet olsun diye iddaa oynadım. hitler babanın yüzü suyu hürmetine dua ettim ve dualarım kabul oldu. neticede almanya ingiltere'ye iç kanama geçirtti. heil führer!
4 ağustos - shaggy'nin ölüm haberi geldi bugün. ne yazık ki irmik helvasına yetiştirecek param kalmadı. iddaa'dan gelen paralar da suyunu çekince sefil gibi kaldım ortada. ben de üstün zekamla "chok sıqıldhım yha" yazan liselilerin türkçe sınavında çektiği çileyi konu alan film yaparak oscar aldım ve oscar'ı kapalıçarşı'da bir kuyumcuya satıp yolumu buldum.
22 ağustos - bugün adı izzet olan bir arkadaşımın yanında what the fuck is that dediğim için üzerine alındı ve ortamı terk etti.
21 eylül - bugün kız kardeşim doğdu. yani kapının önüne bırakılan notta öyle yazıyordu. tabi bu arada kendisi lays paketinin içindeydi. natalia lays reklamında oynadığı için, sırf natalia hatrına anne içeriye alalım dedim .ci işte bana olan borcu ta o günden başlıyor. tabi o sene susurluk kazasından mütevellit türk kamuoyu sütaş ayran gibi çalkalanıyordu. o arabadan sağ çıkan tek adam sedat bucak, dolayısıyla sedat bucak'ın o ballot gözleri beni altıma sıçtırırken (o zamanlar götümü annem yıkıyordu) sırf bu kızcağız o gözlerden etkilenmesin diye gece gündüz tansu çiller taklidi yapıyordum. tabi ben üstün zekamdan dolayı meşgul bir insandım o dönemler. kendi odamda birtakım deneyler, çalışmalar yapıyordum. bir gün yine şarkı söyleyen fotoğraf makinesi, çamaşır kurutan kamera, evi süpüren düdüklü tencere ve tıkanan lavaboyu açan dijital saat üzerinde çalışırken bu gitmiş haberleri izlemiş. içeri geçtiğimde hipnotize olduğunu gördüm. bu sefer reha muhtar gibi bakıyordu bana. o an donumda yine tatlı bir sıcaklık hissettim. hemen annemi çağırdım. annem beni sakinleştirmek için yatağıma götürdü. meğer raptiye koymuş oraya. ama ben yılmadım! ben yılmam! gittim dedim ki, haha seni küçük cadı, beni yıkabileceğini mi sandın? bak işte senin sayende annemin bir türlü yetişip alamadığı örümcek ağını tavandan indirdim. hem de saniyesinde! ya gördün mü ben böyle becerikli bir insanım. ben 3 yaşından beri 2pac dinleyen bir insandım. bu cadı bize geldiği sene 2pac vuruldu! inanamıyorum. ben üç sene kadar bunalımda kaldım. bunalımdan dolayı üstün zekalıların gittiği okulda derslere girmedim ve bir süre sonra okulu bıraktım. kendimi alkole uyuşturucuya verdim. sonrasında tedavi gördüm düzeldim. hastaneden çıktıktan sonra kendimi dine imana verdim. zamanla yükseldim ve yanına müridlerini toplayan bir tarikat lideri durumuna geçtim. ben 9 yaşındayken binlerce kişi elimi öpüyordu, bu kıskanç cadı hariç. pac suikastinden sonra yeni arayışlar içine girmiştim. 99 yılında hi my name is slim shady diyen sarı civciv birini gördüm tv'de. bu deli de kim dedim kendi kendime. sözleri dinledikçe gülüyordum. ingilizce, ispanyolca, moğolca, sümerce, sanskritçe gibi basit dilleri bildiğim için sözleri anlayabiliyordum tabi ki. kardeşim o gün bana dedi ki, abi ne diyo ne diyo. dedim ki, ama evlisiiiğn benim değilsiiiiğn, yıllar önce nerdeydiiiğn çok geciktik sevgiliiiğm diyor. sırf bana inat olsun diye ben bu adamla evlenicem dedi. laaaaaan dedim saçlarımı yoldum bir an. daha pac'ın hatırası tazeyken yeni bulduğum bu adamı da mı elimden alacaksın, bırak da adam gibi şarkı dinleyelim dedim. gözleri bana sedat bucak'ı anımsatıyor dedi. o an tekbir getirerek tekrar irkildim. emrerika birleşik devletleri olarak artık bu kıza bir darbe yapmanın zamanı gelmişti. küçükken cüneyt arkın filmleri izleyip halının üstünde taklalar attığım için bu konularda tecrübeliydim. yani böyle yapınca beynim gelişiyordu, o yüzden çok sinsi planlar kurabiliyordum. evet planım şuydu; yarım kilo tuzlu çekirdek yedim ve dudaklarım rihanna gibi oldu. ben de çıktım masanın üzerine rude boy parçasını söyledim. tabi o dönemler bu şarkının patenti bana aitti. lanet olası federaller onu benden çalıp illuminati deposuna attılar yıllar sonra kullanmak için. neyse işte, ben böyle yapınca sarı civcivi kıskandı hanım kızımız. baktım ağlamaya başladı. o an ne oldu tahmin edin sevgili dostlar. duvarda bir gölge belirdi. aman allahım o neydi öyle. kızımı kim ağlattı!! dedi biri çok sert şekilde. abi yapmayın abi, bokunuzu yiyim korkutmayın beni, annem daha yeni temizledi buraları dedim. höst abi değilim, ablayım ben abla dedi. bi daha bu kızı üzersen pc'nin ekranına kafa atarım ve ikinci dünya savaşından kalma enkaz monitörle idare etmek zorunda kalırsın dedi. ben dehşet dolu gözlerle olan biteni izlerken kızı alıp götürdü bu. tabi asıl meseleye gelmedim ben. bu olaydan bir hafta sonra bu kadar çok korkudan dolayı ishal olup her yeri berbat ettiğim için annem beni evden kovdu. ben arka sokaklarda berduş gibi dolaşırken bunları bir kafede kakara kikiri yaparken gördüm. ooo bakıyorum da keyifler yerinde, bugün devriyeniz yok muydu sizin dedim. biz de şimdi kalkıyorduk rıza baba demediler tabi ki. gel otur bakalım diyerek beni davet ettiler masaya. olanı biteni anlattım. onlar da anlattı. istersen bizimle takılabilirsin dediler. teşekkür ettim ve hüngür hüngür ağladım orda. o günden beri de beraberiz. işte bizim hikayemiz de böyleydi müge anlı hanım.
- - - - -
doğum günün kutlu mutlu istanbul menkul kıymetler borsası gibi umutlu olsun. pac'ın dediği gibi; gülümse.
biz burdayız, anlaştık mı könka. infinite'ten mmlp2'ya kadar.
doğum günü hediyene gelince, sana bir litre benzin ve bir kilo limon aldım. valla bu zamanda bundan iyi hediye olmaz ehehehe.