Ev... iki harf, tek hece ve iki oda; en azından kendi evim için iki oda. Yani iki hece... Girişe koyduğum kurumuş ağaç ve yattığım yataktan başka hiçbir şeyin olmadığı bir yer burası. Varoluşum çoraklığı her halinden okunuyor. Ağacı girişe neden koyduğumu bilmiyorum; kesilmişti ve yan gelmiş halde parkta yatıyordu; o ölümün içinde yan gelip yatma hali veya tembelce kuruma durumu sinirime dokunmuş olacak ki alıp evime getirdim. Ve girişe koydum; tavanla yer arasına tam sığdığından ötürü duruşunda herhangi bir sıkıntı yok. Bir de camlara örttüğüm gazeteler var tabii... Hayır, düzenli olarak gazete okuduğumdan veya perdeleri sevmediğimden değil bu tavrım; eve yeni taşındığımda içeride onlar vardı, o yüzden onları kullandım. Şimdi yatağımın üzerinde oturmuş o kadını düşünüyorum. O kadın yapılan o konuşmanın ardından bir teşebbüs gibi beliriyor bende; ölme teşebbüsü... Ölmenin teşebbüsü olur mu? Hiç sanmıyorum; olsa olsa başarısızlığa kılıf uydurma çabasıdır bu. Ölmeye çalışan birinin başarısız olması zaten hayattaki teşebbüslerinden kaynaklı değil midir? Teşebbüslerinde bunca başarısız olan biri ikinci bir teşebbüse kalkışmaz bence... işte o kadın da bende böyle bir çelişkiyle beliriyor. saçlarını, gözlerini ve göğüslerini değil onun yerine ölme teklifini düşünüyorum doğrudan. Kurduğu o cümle benim için onun şu dünyadaki tek görüntüsü...