sanatın doğuştan gelen bir yetenek gerektirmeyişi

entry1 galeri
    1.
  1. başlık sanat yapmanın doğuştan gelen bir yetenek gerektirmeyişi üzerine olacaktı lakin malum karakter sınırı. konumuza dönersek
    bir şeyi açıklığa kavuşturalım bu entryde iddia edilen şu değil : sanat gereksiz ve yetenek gerektirmeyen sıradan bir uğraş.
    iddia edilen şu : sanat uğraşısı tıpkı bilim veya zanaatlar gibi üzerine çalışıldıkça öğrenilebilen ve geliştirilebilen ve zeki artı çalışkan bir insanın iyi bir eser ortaya çıkarabileceği geri kalanlarınsa eleneceği bir alandır.

    bunu söylerken değinmek istediğim nokta mesela belirli sanatlar için belirli doğuştan gelen yetenekler olması gerektiği görüşüdür. yani mesela resim sanatı için ayrı ve çizimle ilgili bir yetenek, müzik için ayrı bir işitsel yetenek veya dans için ayrı bir kinestetik zeka gerektiği gibi argümanlardır.

    oysa bir çocuğun zihni şekillendirilmemiş bir heykel gibi olduğundan onun hangi algılarda derinleşeceği ister estetik ister akademik temelli olsun hangi konuda iyi olabileceği konusu aslında erken yaşta ailenin onu ne yapmaya ittiğinden başka bir şeyle ilintili değildir.

    biliyoruz ki bugün alanlarında başarılı olan çoğu sanatçı '3 yaşında piyanoyla tanıştım' veya '5 yaşında yağlıboya yapıyodum' diyen kişiler olduğu gibi ünlü bilim adamları da ailesinin kendisine 5 yaşında okuma yazma öğrettiğini veya daha ilkokuldayken bir ebeveyni ya da dışarıdan örnek bir kişi aracılığıyla bilimle tanıştırıldığını söyler. aynı şekilde bir edebiyatçı ortaokuldayken dostoyevski turgenyev okumuş kişidir. bütün bunlar bize göstermektedir ki zeka faktöründe temel olan çevre etkisidir. her ne kadar çoklu zeka kuramı bize farklı zeka türlerinin olduğunu söylese de olay şu ki doğduğu anda herkesin tek bir zekası vardır (zekanın ölçütü aynıdır demiyorum türü aynıdır) yani zihni boş ve öğrenmeye hazırdır. öğrenme konusundaki yetkinliği zekanın ölçütü olurken neyi öğrendiği de gelecekte hangi çoklu zeka türünde yetkinleşeceğini belirler.

    mesela bir çocuğu bir apartman dairesine hapsedip her gün resimle, kitap okumakla, müzikle ve matematikle meşgul olmasını sağlarsanız çocuğun psikomotor ve sosyal yetenekleri dışarıda serbestçe oynayan arkadaşlarına göre zayıf kalır. bu yüzden çocuğunuzun ileride iyi bir sporcu, dansçı veya hitabetçi olamayacağını garantilersiniz. ama aynı zamanda çocuğun entelektüel anlamda daha başarılı bir birey olmasını da sağlarsınız muhtemelen sanatı hobi edinmiş ve doktor mühendis ya da bilim insanı gibi temelde akademik yeteneğe dayalı uğraşlar içerisinde olan bir çocuğunuz olur.
    ama bu aynı çocuğun isteseydi çok iyi bir dansçı olamayacağı dans konusunda doğuştan yeteneksiz olduğu anlamına gelmez. siz 5 yaşındayken resim yerine dans kursuna gönderseydiniz pekala çok iyi bir dansçı olabilirdi.

    burada zekanın daha çok öğrenebilme potansiyeli olduğunu ve birçok türünün değil tek bir türün olduğunu bununsa zamanla yapılan tercihler sonucu kişinin uzmanlık alanını belirleyeceğini lakin bu uzman olduğu meslekteki başarısının yine zekanın miktarıyla ilintili olduğunu anlatmaya çalışıyorum evet.

    pek çok sanatçının aslında bir değil birden fazla sanatla ilgilenmesi de aslında söylediklerime bir delil teşkil ediyor. çoğu ressam eğer biraz armoni öğrenirse güzel besteler de ortaya çıkarabilir , veya bir edebiyatçı eğer ilgi duyar ve öğrenirse iyi bir film yönetmeni olabilir. ve yakın tarihte tek bir sanatla anılan sanatçı pek yok çoğu zihnini tatmin edemezse maymun iştahıyla birçok dala atlıyor.ve orta seviyede bir başarı yakalayabiliyor. bu da bize şunu gösteriyor ki aslında 'görsel estetik yani resim zekası' veya işitsel estetik yani müzik zekası gibi doğuştan getirilen bir zeka olmadığını kanıtlıyor. yani sanatçıyım öyleyse farklıyım insancıkları aslında herkesle aynı zihinsel kalıptan çıkıyor lakin sonradan zihnin algılama süreçleri mesela bir enstrüman çalan insan için ses hassasiyeti(yarım notalık tizleşmeyi duyabilmek gibi) gelişiyor. bir matematikçi erken yaşta armoniye merak sararsa ortaya harika eserler çıkabilir.

    bu yüzden bir şeyi yapmaya merak sarıp yapamadığınızda 'buna yeteneğim yok' demek saçma. yeterli idrak kapasiteniz varsa ve başka bir alanda geçerli bir başarıya sahipseniz zihniniz pekala buna da yönlenebilir ve başarılı olabilir. öyleyse ya gerçekten o yöneldiğiniz merak sardığınız 2. uğraş o kadar da ilginizi çekmiyor ve zihninizi doyurmuyor ya da gereken azmi ve çabayı sergileyemiyorsunuz. en kötü ihtimalse zeka miktarınız sandığınızdan daha düşük ve öğrenme potansiyeliniz az ve bu bir alan için geçerli olup diğerleri için değişen bir şey değil. 4. ihtimalse çocukluk ve gençlik çağlarınız bittiği için yeni bir uzmanlık gerektiren bir işe yoğunlaşamamanızdır.

    konu dağılmadan en başa dönersek özünde bir matematikçinin bir balerinle doğduğu anda farkı yoktur. öğrenme potansiyeli ikisinde de (miktarları farklı olabilir) mevcuttur. bunu farklı alanlara yönlendirmişlerdir. yaratıcılık denen ve sadece sanatçılarda olduğu iddia edilen şey ise aslında her insandaki öğrenme potansiyeli gibi potansiyel olarak içimizde mevcuttur. hayal gücü ve yaratıcılık herkeste bulunur ama bunu resimsel tasvirlere veya kelimelerle şiirlere döküp dökmemek kişinin kendi tercihidir. leonardo da vinci gibi idrak kapasitesi üstün bir insan eğer daha üstün uğraşılara yönelse belki de 1700 lü yıllarda elektroniğin kullanılmasına vesile olabilecek insan sanatı meslek edinip diğerlerini hobi haline getirmiştir. tablolarındaki estetik veya kurnazlık ürünü detaylara harcayacağı zaman ve enerjiyi mühendislik ve fizik çalışmalarına ayırsa dünyayı sarsacak bir dahidir.aslında onun sahip olduğu meslek sayısının 40 lara varmasından da bir insanın öğrenme ve yaratma potansiyelinin alan ayırt etmeden her alanda başarı getirebileceğini fark ediyoruz. kendisi mon salai'nin yüz hatlarındaki zeka serpintisi fırça darbeleri yerine kozmolojiyi, anatomiyi, uçak mühendisliğini hatta sinemayı bile tercih edebilirdi. yapmamış, olsun canı sağolsun diyemiyorum.
    estetiğin ; insan ihtiyaçlarındaki sıralamasına bakarak sağlığın, barınaklarımızın konforunun , zihinlerimizin ihtiyaç duyduğu teknolojinin çok daha gerisinde bir önem addettiği aşikar iken euler gibi harika denklemler yaratmak yerine harika tablolar yaratmak seçimine gitmiş olması insanlığa vurulmuş bir kettir.
    sanatçılar çok alınacak lakin sanat uğraşısının özellikle de sanat olduğu iddia edilen bazı spor ve hobilerin , hobi olarak kalıp para kazanma yolu haline gelmemesi gerekirdi. insanların eğlenmek, iyi hissetmek, güzeli görmek ve gülümsemek amaçlı yapılan vakit geçirme uğraşılarını kazanç kapısı haline getirmedem sırf kendi kendileri için yapmaları tüm insanlık için daha mantıklıdır. işe yarar ve toplumun çıkarına daha çok hizmet edilebilecek alanlara yüksek zekalı insanları yönlendirmek ve bu zekaların kendi zihinlerini tatmin amaçlı yaptıkları ufak hobileri ve estetik anlam arayışlarını kendi amaçlarına uygun halde bırakmak daha mantıklı geliyor.
    sanat bir meslek olmaktan ve doğuştan gelen ayrıcalıklı bir şeymiş gibi gösterilmekten kurtarılmalıdır. şahsi kanaatimse sanatın bir süsleme dünyada insan eliyle yaratılmış bir güzellik ve ruh eğlencesi olarak algılanması yönünde.sanata daha derin felsefi ve zihinsel anlamlar yükleyerek yüceltmek ve özünden uzaklaştırmak saçmadır.
    burada mimarlık , dekoratörlük, dizayn, grafik gibi pragmatik olarak işe yarayan ve aslında sanat değil estetik birer zanaat olan olanları konunun dışında tutuyorum. onlar zaten kendileri de bilir ki yemek yapmak için kullanılacak bir çömlek ne kadar güzel dekore edilmiş olursa olsun bir sanat eseri değil yemek kabıdır. ancak göze hitap etmekten başka hiçbir amaç gütmeyen bir seramik eseri sanat olabilir. bu da sanatın aslına ilişkin 'süs' görüşümü destekler bir önermedir.
    0 ...