Efendim nacizane bu akşama dair görüş ve gözlemlerimi aktarayım.
Öncelikle uzun bir zamandır göremediğim ve eline bir fazla bilet olduğunda beni arayacak kadar seven ve düşünen arkadaşıma çok teşekkür ediyorum. Eline bilet geçip de aklına bile getirmeyenlere sitemim olsun.
Sonrasında da gün içerisinde arkadaşlarıma yenileceğimizi dahası fark atacaklar diyecek kadar ümitliydim maçtan.
Maç çilesi daha giderken başladı. Herkese normal geliyor olabilir ama bana eziyet gibi geldi. Metroda aktarma yapmak. Stada giden metro durağında labirentvâri güzergâhta döne döne yürümek ilginçti. Bir de eziyet katmerli olacak ya! Hiçbir yöndeki aslında yürüyen ama durum itibari ile çalışmadığı için yürüten merdiven eziyetine anlam da veremedim.
Neyse sonrasında boy turnukesi adı verilen, klostrofobik korkuları tetiklemesi pek de sürpriz sayılmayacak ucubelerden pür dikkat geçtim. Hem de 2 kere. Hâlâ benden bile daha kilolu ve kalıplı insanların oradan nasıl geçtiklerini anlayabilmiş değilim...
Arkadaşımla buluştuktan sonra biletlerimizi alıp ilgili tribünün yolunu tuttum. Fakat o da nesi?! Aynı boy turnikesinden bir tane daha karşıma çıkmasın mı? Neyse sabret dedim kendi kendime... Ama çileden çıkmamak ne mümkün?! ilk arama ve denetimlerden geçen çapulcu, beleşçi, apaçi vb. arsız gürûhunun bileti ya da kartı ile girenlere yapışıp görevlilerin gözleri önünde benim insanların nasıl geçebileceklerini anlayamadığım turnikeden aslında 2 ya da 3 kişinin bile girebileceğini görmeme ve bizzat yaşamama vesile olarak oracıkta bana unutamayacağım bir hayat dersi verdiler. Bu stadda bu kaçak girişler oluyorsa Maldini'nin eski stadımızda yaşadığı ve "beni kimse bu stadda 25 bin kişinin olduğuna inandıramaz, arkadaşımı bir kez bile duyamadım" demesine hak vermemek mümkün değilmiş.
Neyse yerimi bulmak için sıra, koltuk numarası bakarken oranın Pegasus tribünü olduğunu orada yerini aramayıp bulduğun yere oturmam gerektiğini telkin eden deneyimli taraftarlara uyarak hemen güzel manzaralı bir koltuğa kendimi attım. Fotoğrafımızı çeker misiniz? faslından sonra maçın başlamasına 20 dakika kala koreografinin yapılacağını öğrenmemle sevinç ile paniği birarada yaşamaya başladım.
Tabi o arada oyuncularımız ısınma antrenmanı için sahaya çıktıklarında ortalığın ıslık, tezahürat ve alkışlardan yıkıldığına şahit olmak tüylerimi diken diken etti. Hâlâ kulaklatımda geçici bir işitme kaybı ve uğultu var.
Hissi kalbel vûku denilebilecek bir şekilde antremandaki oyuncularımızın pek bir varlık gösteremeyeceklerini o an itibariyle anladım. Hele Drogba, Burak ve Selçuk'un keşke maç olmasa havasında olduklarını gördüm.
Koreografi, takım oyuncularımızı orantısız bir tezahüratla destekleyip, Real Madrid oyuncularını ıslıkladıktan sonra maçın başlaması ile ultrAslan grubunun ağırlıklı olarak toplandığı pegasus tribününün bir diğer kuralı ile karşılaştım. Oturduğun yerden maç izleyemezsin. istisnasız herkes koltuklarının üzerinde maç izledi ve izlemek zorunda kaldı.
Hemen önümdeki biraz kafası dumanlı gençlerden bir tanesi koltuğun oturulacak kısmı yeterli gelmeyip sırtlık kısmına basarak maçı izlemeye başlaması ile ben kendimden geçerek kardeşum bütün maçı böyle izlemeyi düşünmüyorsun değil mi? diyerek hafifçe ittirip bir alt seviyeye indirmemle bu sorun da hallolmuş oldu.
Ve asıl felaketler bundan sonra başladı. Maçı canlı izlediğinde aslında neyin nasıl olduğunu daha iyi anladım. Burak Yılmaz'ın ne kadar kabiliyetsiz, top tekniğinin berbat ve bildiğin düz standart bir futbolcu olduğunu gördüm. Bir tane top stop edemeyip, top sürmeyi beceremedi. Yetenek işte. Aynı zamanda Selçuk'un aslında oynamasa da olur futbolunu, Drogbanın bu maçta oynamak istemiyorum havasına tanık olmak beni sarstı. Fark yaşayacağımıza dair inancımı perçinledi.
Sonrası malum. Drogba abimiz bir pozisyonu bahane ederek oyundan çıktı. Hoş sakatlanmasa da birşeyler yapabileceğine kimse inanmıyordu.
Kaçıncı golde mi çıktım..
Son olarak 4. golü de izledim.