otobüste yolculuk ediyorum, yolculuk da öyle belediye otobüsü felan değil, bildiğin şehirler arası olanından. uzun bir yolculuğun o kolları, omuzları ağrıtan, ayakları davul gibi şişiren evresindeyim. Yanımda 55-60 yaşlarında bir bey amca var. iki üç kelime etmişliğimiz anca vardır. Tam ben biraz uyuyakaldıktan sonra gözlerimi açarken, ikram servisi başlar. Neyse görevli yanıma gelir sorar, ben de çay derim. Çayı, şekerini felan zımbırtısını koyar. Sabah sabah, açım, yorgunum, uykuluyum. Öyle bir sersemlikle alırım elime başlarım çay poşeti ile oynamaya, üstünde otobüs firması olan şekeri, kolonyayı başlarım elimde çevirmeye. Ben çayla, şekerle oynarken yanımdaki bey amcamdan aynen şu cümle çıkar.
- Delikanlı bu poşeti yırttım, boşalttım. şimdi bunu demlemek için su gelecek mi?
Döndüm baktım adama. Adam içinde çay olan poşeti bildiğin yırtıp, bardağın içine boşaltmış. ilk defa böyle bir şeyle karşılaşmıştım. Adamın poşet çaydan haberi yok bildiğin. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim, adam da bu şaşkınlığımın farkına varmasın diye, kendimi hemen toparladıktan sonra.
- Gelecek dayı gelecek.
dedim. içim cız eder, anlatırım dayıya nasıl yapması gerektiğini. Görevli sıcak su doldurmak için yanımıza geldiğinde, poşetin delik olduğunu ve yanlışlıkla poşetteki çayın bardağa boşaldığını söyledikten sonra dayıya yenisini alırız. Ve dayıya çayı yaptıktan sonra devam eder bizim o uzun yolculuk.