içimin de dışımın da olmadığı, ya da içimi de dışımı da bilmediğim bir
dünya zamanıydı; sanırım 8-9 yaşlarındaydım.
acıyı, kederi, neşeyi henüz ayrıştırmamıştım.
hayattı; yekpareydi. her şey, bir şeydi.
sokağın sonuna doğru uzayıp giden bir tepenin ağzına oturmuştu.
yüzünde yaz esmerliği, ağzını rüzgara karşı açmış; mırıldanıyor muydu
yoksa rüzgarı mı yalamaya çalışıyordu? anlamamıştım.
beyaz bir yaz günüydü. ilk o gün görmüştüm onu.
mevsimler birinden öbürüne devrilirken, elimizi arı sokarken, bisikletten
düşüp dizlerimizi kanatırken canımıza bir şey olurdu; hissederdim. ama
acıya dahil değildi yine de bunlar.
hayattı, yekpareydi işte.
zaman, hayatı parçalara ayırıp, parça parça görmeye başladığımızda,
acı o yekpareliği yitirdiğimizde oluşacaktı.
Birhan Keskin
entry'lerini genellikle pek sevdiğim yazar kişisi.
yaz dostum,
bu da küçük bir armağan olsun.