istanbul'un en güzel manzaralı yerlerindeki cafeler nasıl oluyor da köyden inmiş şehre tipli çok özür diliyorum ama krolar tarafından zaptedilebiliyor?
gülhane'deki en güzel manzaraya kuruluyorum. elime gazetemi alıyorum. çapulcu kıyafetli garson geliyor. abi, abla, ne yersin, ne içersin'li bir hitap kullanıyor. yanlış anlaşılmasın, burnu havalarda gezen biri değilim. ama efendim orası gülhane. turistik bir mekan. hadi ben senin dilini anlıyorum. ama azıcık diksiyonun düzgün olsa, azıcık üstüne başına dikkat etsen, birazcık ikinci coğul şahıslı hitaplar kullansan. ha bir de daha önemlisi o çay bardaklarını bulaşık makinesinde yıkasan da biraz temiz görünse.
şehrin en güzel manzaralı köşelerinden birinde hizmet sektörü içinde faaliyet gösteren garsonun köy kahvesi işletiyor havasında olması beni üzüntülere gark ediyor.
bu durumun daha fena bir örneğini eminönü'nde görmek mümkün. yeni caminin karşısındaki cafelerden bahsediyorum. o cafelerin garsonlarının görüş alanına girdiğiniz andan itibaren markaj altındasınız.''buyrun, aile salonumuz var. döner var, gözleme var.''
bir de bu cafeler yanyanadırlar ve birbirleriyle rekabet içindedirler. bir diğer cafeye doğru yaklaştığınızda gönül koyarlar.''aa buraya alalım sizi. daha güzel, manzaramız var.''(yalanına tüküreyim senin)
hatta utanmayıp müşterinin arkasından konuşanlar da vardır:''orası da aynı, burası da aynı. niye oraya gidiyor ki? bakıyor böyle, beğenmiyor, neyi beğenmiyorsa öbür tarafa gidiyor.''
neyi beğenmiyorum biliyor musun bay hanzo? seni, tipini, konuşma tarzını, hitabını, davranışlarını, senin ve türevlerinin istanbul'un en harika yerlerini zaptetmenizi...