direnişçilerin yanlışlıkları hatta tabiiri caizse aptallıkları ile doludur.
başından sonuna kadar ön saflarda korkmadan mücadele etmeye çalıştım dün gece fakat zaman zaman yanımızda, aynı saflarda yer aldığımız insanlar yaptığımız direnişin ne kadar yanında, diye düşünmeden edemedim.
biz o direnişe faşist, komprador, katil bir sistemim diktatörlüğün varlığından rahatsız olduğumuz için gidiyoruz.
ve bu diktatörlüğe destek olan bir kaç kurum, kuruluş var.
hatırlarsınız ki taksim direnişimizde, burger king, mc donalds, mado'nun başını çektiği abd uşağı, kapitalizmin ana yuvası olan yer direnişçilere sığınmak için kapılarını açmadı, bununla kalmayıp saldırdı.
dün gecede polis aşağıdan saldırırken barikatlar kurulurken bir arkadaşta burger king'in camlarını indirdi.
ardından 3,4 kişi üstüne çullandı "bizim malımız yapmayın" diyen dahi oldu.
eğer senin malın komprador akp'nin abdyamağıysa yanlış saflarda duruyorsun, çünkü orası senin, benim, bizim, bizim saflarımızda yer alan insanların malı değil, israilin, abd'nin diğer faşist ülkelerin malı.
bu durumda senin akp'nin kuçularının yanında yer alman gerekiyor.
ikincisi ise kadıköy'ün sahibi olduklarını düşünen tkp.
bu kurumun zaten ne kadar başıbozuk olduğunu biliyoruz, hatırlatalım vali bile tebrik etmişti bir ara.
ne direnişten, çatışmadan ne de diğer mücadelelerden bir haberlerdir.
biz 1 mayısa taksim için direnirken gelmemişlerdi, taksim şartı mı canım, kadıköye gelin siz demişlerdi.
yasağa karşı koyup, boyun eğdiler. ama üzerlerinden de "boyun eğme" tisortünü hiç çıkarmazlar.
üstelik kötü olan bir mayısta çatışırken yaralanan vs bir sürü devrimci varken yorumlarından "oh canımıza değsin, biz söylemiştik" nidaları seziliyordu
e ardından gezi için taksime geldiler, normal olarak ne işiniz var dedik çünkü bır mayısta da yoktunuz, newrozda da, bir eylül barış mitinginde de.
neyse... konumuza geri dönelim.
akşam üç beş arkadaşımla nazım'ın lavabosunu kullanmak istedik. çünkü gaz yemiştik, gözlerimiz açılmıyordu, yanımızda midesi bulanan birileri vardı, zor yürüyorduk, yüzümüz kızarmıştı. ama onlar bizi bir an önce içeri almak yerine sorular sordular, bir tek kimlik istemedikleri kaldı.
sonra da yüzümüzün,üst başımızın haline rağmen polis olabileceğimizden korktuklarını söyleyip garip bir savunma yaptırlar.
bununla da bitmedi ön saflarda barikatlar için bas bas yardım çığlıkları atıyorken biz onlar nazımın oldugu cadde üzerinde bayrak taşıyıp, dedikodu yapıp, kikirdemekten başka bir şey ne yazık ki yapmadılar.
merak etmeyin bunları aynen onların yüzünede söyledim dün gece ama hiçbiri bir şey söylemedi, cevap dahi vermedi.
üçüncüsü ise direnişin anlamını ve ciddiyetini bilmeyen insanlardı.
birileri kalkıp kaldırım taşlarına dokunmayın der, diğeri polis alt sokaktayken barikatı ateşe vermeyin der, bir başkası gelir barikat yapan, direnen insanların yüzünü net bir şekilde çeker.