sanat desek de zanaat olduğu kesin ama uğraşarak mutlu olmaya çalışmak bir rezalet. ya da bir kadın için beyaz atlıyı beklemek tam bir fiyasko.
- - - - -
eskiden kralların mekanlarında soytarılar asılırdı. yaşayacak soytarının tek büyük yeteneği, krala fark ettirmeden onu alaşağı etmekti. yalnızca biri serçe parmağını kesti, yaşıyordu ama büyük bir soru takılmıştı kafasına; bunu algılayamayan bir adam nasıl kral olur? her şeyin bir cevabı olması gereksizdi ve haline şükrediyordu.
_________________________
aşkı garipseyen bedenlerin ne kadar da normal olduğu sorusunu sormak gerekir, her güzel soru gibi cevapsız bırakmak lezzetini de çocuklara armağan ederek tabi.
- - - - -
kendi soytarısını bulmuş şanslı insanların, o soytarı öldüğünde yapacağı ilk şey nedir? cevabı çok basit, yıllarca soytarısı olmaktan kaçındığı adama koşar eğer kadınsa, eğer erkekse geç kalan ergenliği bitirmesi için elbette baskı yapan bir kadın vardır.
_________________________
bir düşünceden kurtulmanın iki yolu var; düşünceyle bağdaşmış kitabı çok sevilen birisine hediye etmek. bu basit bir masal kitabı bile olabilir. elbette kitabı da oyuncak olarak görmek mümkün. diğeri ise çok zor, bunun için filozofların suyundan içme gerekliliği var ve intihara kadar gidebilir.
_________________________
umutlu olmanın evrensel mutlulukla bir alakası olması lazım ama bağlantıyı kurmak için aşırı salakça düşünmek gerekir bu da herkesin yapamayacağı bir şey.
- _ - _ - _ - _ - _ - _ - _ -
geçen gün hayaletlerden korkan birisine rastladım ama cinlerin var olmadığını düşünüyordu. bense ona hayaletlerin de birer rüya olması gerektiğinden bahsettim ama yanlış düşündüğümü söyledi. haklıydı, yanlış düşünme diye bir şey olabilirdi, bunu es geçmemek gerekirdi. nebula ne kadar varsa düşünce de o kadar yanlış olabilirdi. bunu söylemek isterken bana hayatından bahsetmeye başladı, çok sıkıcıydı. bir ara aklıma büyük yazarların kitaplarında kendimizden bir şeyler bulacağımızı söyleyen eleştirmenin yazısı geldi. nedensizce güldüm, anlatıcı buna çok içerledi, kendisine güldüğümü düşündü, doğruydu da. sen büyük bir yazar olabilirmişsin dedim, gözleri nemlendi ama ağlayacak gibi bir hali yoktu. biraz daha şımarması gerektiğini düşündüm ona soytarılık etme arzusu uyandı birden. bu kadar güzel nasıl anlatım yapabiliyorsun dedim, bense hiçbir şeyden düzgünce bahsedemiyorum. bana işin sırrından bahsedecekken, afakanın ne demek olduğunu gördüm.
_ - _ - _ -
hayatın kısa olduğunu iddia edenler var.
_________________________
hayatın hiç de kısa olmadığını da...
- - - - - -
beyaz at mevzusuna geri dönelim. beyaz atıyla gelen prensin geri dönmesi gerektiğini hiç düşünemiyor şimdiki kızlar(her dönem denebilir bu), bir gecelik ilişki için muhteşem olsa da hep beklemek düpedüz salaklık. prensle gelen beyaz atı bekleyen dişiler de var, bu prensli atın da ihtiyaçları. hatta o prensin bir elçi olduğunu söylemek bile yanlış olmaz ama işte, kızlarımız her gün çay içmekten sıkılıyor. acaba zamanında çok az çizgi film izlemiş olduklarından mı ya da çok dizi izlediklerinden mi?! bilmeye gerek duyma salaklığını bir kenara atarak; aslında hepimiz mutluyuz.
- - -
mutluyuz ama bağımlılık ölçüsüne vardıkça dozajlar yeterli olmuyor. (bkz: keke). her defasında daha büyük bir yalana ihtiyaç duymaktan sıkılıp ölen insanlar var, evet sıkılıp ölen insanlar. pembe atlı fahişelerin falcılık konusunda çok bir başarılı olduklarını duymuştum, bunu onların söylemiş olması muhtemel. intihar olmayan ve açıklanamayan bu tarz ölümlerin zanlısı da onlardır tahminimce.