Doksanlarda sadece altı yıl yaşamama rağmen çoçukluğuma geri döndüren hüzünlendiren dizi. Doksanları izlemiyorum sevemedim. ama seksenler öyle değil. O zamanlarda yaşamamama rağmen eski günleri özlememe neden oluyor.
Eskiden herşey daha güzeldi. Çocuktum belki ondan. Oyuna ara vermemek için tuvalete gitmeyip altımıza işediğimiz zamanlardı. altın günlerinin çaylı börekli olduğu zamanlar. Şimdi kapıdan para verip gidiyorlar eskiden öylemiydi. Boş arsalarda ,çöplüklerde oynadığımız oyunlar. Şimdi oralarda beton yığınları var. Komşulara oturmalara gitmelerimiz. şimdi bir merhabayı bile esirgiyoruz. Sobada kestane pişirip yememiz. Sevdiğimiz diziler için bir hafta beklememiz. Şimdi öylemi aç bilgisayardan izle. ne gerek var ki beklemeye. Fotoğraf makinesine film alıp onları yıkatmamız. Şimdi ise en külüstür telefon bile işimizi görüyor. sınırlı sayıda fotoğraf çekip heycanla onları beklemenin ne alemi var ki. Yatsiye kadar oynadığımız oyunlar. Dokuz kiremit, renkli istop, yerden yüksek, ortada sıçan. Bide kendi hayal gücümüzün ürünü evcilik oyunları. Tiyatro gibiydi aynı. istediğimiz herşeyi olabiliyorduk orada. Sokağın ortasında yaptığımız piknikler. Ellerimizi bırakarak yokuştan aşağıya bisiklet sürmemiz ve her defasında burnumuza sinek girmesi. Mahalleye gelen nohutçu, dönme dolap için sıra beklememiz. Ağaçlara çıkıp dut yiyişimiz. otlardan yaptığımız yemekler. bebeklerimize diktiğimiz elbiseler. su tabancası. ağzı delik şişenin içine su koyup yollara yazı yazmamız.
Şimdi ise hiç biri yok artık. Çok çabuk değişti zaman. Daha dün biz sokakta oynarken bilgisayar dediler. Herşeyi yapabilirmişşin onunla. Ögretmenlerin verdikleri ödevler için abilere ablalara gitmene gerek yokmuş. Yazınca çıkıyomuş herşey. Oyunlar varmış içinde. işte ne olduysa sonra oldu. Yani bir aşaması falan olmadı. Herkesin bilgisayarları oldu birden bire. ben de istedim. aldılar. Birbirimizle konuşmak için evlerimize gitmeye gerek yoktu. Dipdibe evlerde msneyle konuştuk. Kamera açtık. Ödevler daha kolaydı artık. Biraz daha büyüyünce facebook girdi yaşamımıza biz o kadar iğrençleştik ki birbirimizi kıskandırmak için fotoğraflar koyduk. sırf millete ben gezdim ben şunu yaptım diyebilmek için herşeyimizi sunduk o siteye. ben de dahil. yalan mı tercih sonuçlarını bile facebooka 'şurada okuyor' yazabilmek için beklemedik mi? o kadar asosyalleştik ki eve gelen misafirlerden bile nefret ettik. pazarlardan, bayramlardan, akrabalarımızdan bile.
herkes gibi benim de en iyisinden bir bilgisayarım oldu. ödevlerimi oradan yaptım. arkadaşlarıma gitmek yerine bilgisayardan yazıştım. 24 saat oturdum tepesinde sanki çok mutluymuşum gibi. telefonumuz oldu. tabletimiz de var artık. peki ya kaybettiklerimiz?