"Metin"lerini salt bir türe indirgemekten çekinen yazardır. Bunun uyarısını da "kısmet büfesi" isimli kitabının önsözünden alabiliriz. Bahsettiğim önsöz:
Bu kitaptaki yazılara, dergilerde yayimlanışları sırasinda, metin adını verirken, bunların herhangi bir türe girmediklerini, onları yazarken özgür kalmak istemiş oldugumu vurguluyordum. Yillar sonra, metinlerin bir tür olusturmağa yüz tuttuğu bu sırada, kitabımın bir metinler kitabı olduğunu söylemekten vazgeçiyorum.
Peki "tür" konusundaki bu hassasiyet neden? Hikâye, öykü, deneme, novella veya anlatı denilse ne olurdu? Darwin'in evrim fikri yazınsal "tür" için de geçerlidir. Ve bilge karasu bizde bu evrimi, en derinden hisseden yazarların başında gelir. "Metin"lerini de bu hassasiyet ekseninde kurup, oluşturur.