abimle o kadar çok görüşmeyiz, aynı şehirde aynı semtte aynı evde kalsakta farklı dünyada gibiyizdir. düşünceler birbirine o kadar yakındır ki bunu onun 'gitmesine' çok az kala farkedersiniz. bir yaz gecesi, o artık türkiye'de son demlerini yaşarken içme kararı alırsınız. alkol kanınıza karıştığında farklı dünyaların aslında hiçte farklı olmadığını görürsünüz. o konuştukça ne kadar çok benzediğinizi anlamaktasınızdır. yavaş yavaş bütün düşünceler açığa çıkmaktadır o gece. sonra bir sessizlik olur, ''gidiyorsun ha?'' dersiniz. sesi çıkmaz. konuyu geçiştirir. aradan bir kaç hafta geçer. ayrılık vakti gelmiştir. vedaları hiç sevmeyen bünyeniz abinizin gözüne bakamaz hale gelir. ''kendine iyi bak'' dersiniz sesiniz çıkmaz boğazınız düğümlenir. ''ararım ya'' der yine geçiştirir. havaalanında ''berlin'e'' son anons yapılmıştır. o ''giderken'' arkasına dönüp masum bir bakış atar. gözleri dolmuştur. yıllarca taş kalpli, hissiz, duygusuz diye yerdiğiniz abinizin o gün ne kadar hisli ve duygusal biri olduğunu anlarsınız ama bunu hep ''o giderken anlarsınız.'' günde topu topu yarım saat gördüğünüz hatta belki hiç görmediğiniz abinizin yatağına baktığınızda içiniz daralır. ''lanet olsun'' dersiniz. hani, hani farklı şehirde olmak pek koymaz insana ama farklı bir ülkede olmak... ağır gelir.