annenin zoruyla isteksizce gidilen misafirliklerden birinde, evleri saray yavrusu diye betimlenen lukste olan bir tanidigin evinde en cok gozumu alan sey birbirinden farkli paketlere sarmalanmis albenili cikolatalar olmustu. annem vitrini, avizeleri hayranlikla seyrederken benim gozlerim ufacik bor noktada sabit kalmisti; masanin uzerinde duran ici cikolata dolu sekerlikte... ev sahibesi hanim her zamanki rituelleri tekrar etti; nasilsiniz, beyiniz nasil, yavrum kaca gectin sen, derslerin nasil vesaire vesaire. monoton diyaloglarin ardindan annemle daha farkli konulara yoneldiler; son cikan utu, avon temsilcilikleri, eslerin is durumlari, falan filan. hicbiri umrumda degildi ki. surekli basimi yana cevirip o cikolatalari izliyordum. sonunda ev sahibesi hanim fark etmis olacak ki: "hayirdir kizim, daldin gitti? bir sey mi oldu? " "yok sadece masanin ortusu cok guzelmis de, ona bakarken dalmisim... " diyememistim ki aklim o guzelim cikolatalarinizda, utanmistim. deseydim nolurdu ki, belki de sekerligi onume koyar gonlunce ye derdi. yiyemezdim ki. cocuklugum belki ustunu orterdi arsizligimin; ama olmazdi, ayipti. neden ayipti ki sanki diledigini yapmak? kotu bir seymiydi aklimdan gecenler? "bir tane cikolata alabilir miyim? " diye sormakta cekinilecek ne vardi ki? tum bu hakli sorularim yine de durumu degistirmedi. misafirligin sonuna gelmistik, artik hosca kalin deyip cikmak uzereydik. masanin uzerinde duran sekerlige son bir bakis attim, daha bir cekici geldiler istahimi daha da kabartmak istercesine. diyemedim, bir tane cikolata alabilir miyim. sadece bir tane. once yavasca distaki cikolatasini yerdim, sonra yavas yavas icindeki dolgusunu. hic bitmezdi o zaman belki de tadi. sadece bir tanesinin bile..